9.
en güzel iki şeyi yazmayı unutmuşum, eşim macar olmasına rağmen iş girişim olmadığı sürece macaristan'da sağlık sigortam yoktu, aşağına anlattığım iş bulma sürecindeki sımıntı ve tersliklerle birleşince 1 yıl, 2 yıl her ay özel sigorta ödemesi yapmaya mahkum olan çoktı yani.
devlet macarla evli bizleri bir fert olarak değil eşimin yanında tutmaya karar verdiği bir pet, bir damızlık gibi görüyordu yani. çocuklarımız olduğu takdirde onları sigortalayan devlet annelerini sigortalamıyordu. tam damızlık yani.
diğeri de bomba, bir macar ile evli olduğu için eu family reunification oturumu olan şahıslar sponsorluk olmadan çalışamazlarken baika bir eu state'den gelmiş, oranın vatandaşı ile aile birliği üzerinden family reunification kartı olan bie başka non-eu birey sponsorluğa ihtiyaç duymaksızın işe girip çalışma hakkına sahip macaristan'da.
yani ben eu family reunification residency kartımla avrupa'nın herhangi bir ülkesinde sponsorsuz çalışabilirken macaristan'da ekonomiye katılmam, çalışmam on kat zordu çünkü sponsorsuz işe giremiyordum. ancak bir ispanyol'un eşi olan sınıf arkadaşım hiçbir sponsorluğa ihtiyaç duymaksızın iş bakıp, girip, çalışabiliyordu. böyle akıl bilinç zorlayan bir durum.
i̇nsan kaynakları alanında çalışıyorum, doktoralı bir insan olarak iş bulmam 6 ayımı aldı ve bulduğum iş önceki pozisyonlarıma kıyasla iki basamak daha düşüktü. bu süreç çevremdeki yazılımcı ve mühendis olmayan insanlara kıyasla hayli kısa bir süreçti, bir yıl hiç iş bulamayan da gördüm, alanı dışı işlere mahkum olan da.
macaristan'ın bana tek artısı, tek getirisi dünya tatlısı kocam oldu. bunun haricinde gezmeye gidilir, budapeşte'nin merkezi çok güzel bir şehir. kecskemet, eger, nagymaros kismaros gibi budapeşte'ye görece yakın ama şehirden de uzak kır hayatı, etyek gibi şarap bağları, burada geçen yıllarımın iyi yanlarıydı. yazın denize değil de nehire yahut göle girmek hakkında ise pozitif bir yaklaşımım yahut iştahli bir tavsiyem yok maalesef, bir defa sonrasi hiç girmedim.
biz macaristan'dan gittik. deniz kenarı bir yer seçtik, gönül isterdi akdeniz olsun ama değil, e bu da bir şey. burada üç ayda kariyerimde bir üst basamak olarak addedebileceğim bir iş buldum, birkaç teklif arasından en beğendiğimi seçerek. böyle bir şey yaşamak bile beni şaşırttı, mutlu etti, hiddetlendirdi, giden yıllarıma üzülttü, pek çok duyguyu aynı anda yaşattı. eşim gelmeden işini bulmuştu zaten. burada expat çok daha fazla olmasına rağmen günlük yaşamda yabancılara macaristan'daki gibi yaklaşan kimseye rastlamadım henüz (1.5 sene). eminim ki vardır, her yerde var. ama aradaki fark gündüz ile gece kadar dev.
yabancılar ekonomiye katılan, herkes gibi yaşayan, vergisini veren, toplumsal kaidelere uygun davranan kimseler bu ülkelerde genellikle. taşkınlık yapan ve belli bir çizginin dışına çıkanlar azınlık. yani memleketteki durumlarla bir değil avrupa'daki göçmen durumu. macaristan'da gördüğüm duyduğum saf, mis gibi ırkçılıktı. orban kendisi körüklüyordu bunu zaten.
macaristan'a en son bir düğüne gittik, tıpış tıpış other sırasına girdim, çünkü oturum kartımla eu sırasına asla girmezdim macaristan'da. gümrük polisi pasapoetuma bakarken birkaç defa neden other'daaın bir dahakine öteki sıraya gir dedi diye denemiştim, o sırada da o polis kızdı senin bu sırada olmaman lazım diye, garanti en az canım other'dan sıkılıyor, en azından utandırıkmıyorun diye direkt other'dan girmeye alışmıştım. yine other'a girdim, polis yine neden bu sıra dedi, anlattım. artık başka bir eu state'den oturumum olduğu için sorun yaşamayacağımı söyledi. fıkra bu kadar shdkdjskkskl