6.
Lisede istanbul'da çok bilindik bir anadolu lisesinde okudum, puanım iyiydi yani, herhalde zekam yeterliydi, annem babam sürekli gerizekalı deseler de. sanatsal yetenekle alakalı bir şey okumak istiyordum üniversitede. Güzel sanatlar lisesi diye bir şey olduğunu bilmiyordum. Ailem istemiyordu.
Dışarıdan bakıldığında inanılmaz rafine, eğitimli, hoş görünen annem babam güzel sanatlarda kızların orospu olduklarını, benim sırf tembellikten güzel sanatlar istediğimi, hem tembel hem gerizekalı olup üstüne bir de orospu olamayacağımı söyleyerek hayatı zindan ettiler. Kadın olmaktan iğrendiğim, güzel gitindiğimde kendimi pis hissettiğim, makyaj yaptığımda (göz kalemi ruj) kendimi ahlaksız falan sandığım, gizli gizli yaptığım dönemlerdi.
Yine de gittim girdim sınavlarına, kazandım, istediğim o bölümü mimar sinanda okudum. Çok şeyler yaşandı ailemle, ama dış dünyayla tanışmam, sosyalleşmem, insan tanımam , onların o çok korktuğu 'ekstremiteleri' görmem bana bunların onların sandıkları gibi 'norm' olmadığını, ve isteyenin istediğini yaptığı bir dünyada benim hiçbir uçta durmadan kendi istediğim yerde durup istediğim şeye istediğim kadar dahil olarak gayet güzel var olabileceğimi, arkadaşlar edinebileceğimi görmemi sağladı. Ama bu bağnaz kafa yapısını bu modern görünümlü kaportaya saklamış ailemin aslında ne kadar kokuşmuş olduğunu iyice keşfederek tiksinmeme de sebep oldu.
Bu idrakşa psikolojik olarak çok bocaladım, aidiyet hissim yok oldu, onların çatısı altında bu düşünce yapsıından iğrenerek var olmak çok güçleşmişti, eskisi gibi değildi, artık biliyordum çünkü onların yoz fikirlerinin kredibilitesi olmadığını. Her gün öğüttüler beni, her cümleleri her ithamları her hakaretleriyle ufaldım unufak oldum ve ağır bir depresyona girdim. 22 yaşımda mezun oldum ve gözümün feri gitmiş biçimde evde yatıp duvarı izleyen birine dönüştüm.
Aileme göre bu benim yanlış eğitim tercihim, şahsi tembelliğim vasatlığım ve gerizekalılığımın kaçınılmaz sonucu idi. Ben ise genç olmanın verdiği iç atrşi ile hayır, hayatta bundan daha fazlası olmalı diye ağlıyor, yaşıtlarımla kendimi internetten kıyaslıyor, imrenip kıskanıyor, kendimden nefret ediyordum.
Terapiye gidemedim, kendi param yoktu. Ailemin umurunda değildi. Bu süreçte ve öncesinde ailemle paso tatillere gidiyordum, yurtdışında gezmediğim görmediğim yer yoktu. Giysilerim french connection, dsquared, hilfiger, ted baker, annem seçiyor. Kendi istediğim şeyleri giyemiyorum çünkü o zamanın modası olan skinny jeanler bile 'orospu' giysisi annemle babamın gözünde. Dışarıdan bakan biri bizi çok iyi bir aile gibi görüyor. İnsanlar bizimle Konuştuklarında ben espriler yapıyorum annem babam bana çok iyiler falan. Ama özelde ben geberiyorum. İki sevgilim oluyor. Nasıl oluyorsa onları iyi seçiyorum. Seviyotum seviliyorum ama öz değer sorunları sebebiyle sürekli patlamalar yaşıyorum, kah endişeleniyorum, kah aşırı kaprisliyim, kah sevgi sınıyorum. Ve ikisini de bir yıl dolmadan bitiriyorum çünkü kimseye alışıp sonra onların da bana kötü davrandığı günleri görmek istemiyorum. Çünkü herkesin bana bir gün hakaretler edeceğine inancım tam.
İş buldum, iş bok gibi. Ajans üstüne ajans. Hepsi bok gibi. Herkes nedense mesai saatleri dışında da köpekler gibi çalışmanı, hayatını belli olmayan bir sebeple kendilerine adamanı bekliyorlar. Yapamadım. İş üstüne işe girmeyi de bıraktım. Ailem benim hiçbir işi beceremeyrn bir mal olduğumu, benden utanıp nefret ettiklerini söylediler düzenli olarak. Ben yurtdışına yükseğe başvurdum birkaç yere. Birinden yarı burs aldım, bizimkilere söyledim, eşe dosta yüksek yapıyor deriz diye tamam dediler, yolladılar.
Ben orada çok mutlu oldum. Anne babamdan uzakta çok mutlu oldum. Kendi evim olması bana nefes aldırdı. Sürekli hakaret duymamak, her gün hakaretlerle kemiklerimin öğütülmemesi, annemin bana o buruşturup boka bakar gibi bakan ve senden iğreniyorum diyen yüzü olmadan ben mutlu olmaya başladım. Tuhaf bir biçimde özlüyorum da mesela annemi, ağlıyorum falan arada, artık ne çeşit bir psikopat olduysam. eziyetçisini özler mi insan? Ama genele baktığımızda o kadar mutluyum ki.
Orada bir sevgilim oluyor, orada önceki gibi olmuyorum ilişkimde. Mutluyum huzurluyum, ilişkiyi mutlulukla yaşıyorum. Okul bitiyor dönmüyorum, sevgilimle yaşıyorum. Ailem kah bir tanecik evladımızsın(?!) yaşımız ilerliyor aile bir arada olmalı falan diyor, kah sorumsuz sevgisiz orospu diyor, kah beddualar ediyor. Ben alanımda iş bulamadığım için girdiğim kırtasiyede raf diziyorum, barkod yapıştırıyorum, kasada ürün bipliyorum, sıradanlığın, ortalamalığın kitabını yazıyorum, ama hayvanlar gibi huzurlu ve mutluyum.
Sevgilimle evleniyoruz, bizimkiler geliyorlar, gidiyorlar. Benim hala doğru düzgün bir işim yok, açıkçası 'gerçek' işlere baş vurmuyorum artık çünkü içimde o alanda feci bir yara bir darbe var, asla yapamam başaramam ben biraz akılsızım, tembel ve yeteneksizim, hiçbir şeyde başarılı olamam, yaptığım kötü olur bana kızarlar ben ne ederim korkum, inancım geçmiyor. O yüzden gelir geçer işler yapıyorum part time falan, kariyerim yok, asla olmadı. Halbuki okulumu ilk 10'da kazanmıştım, o kadar güzel resim çizerdim ki, suluboyalarım ekolinlerim o kadar iyiydi ki. Artık hiçbir şey çizmiyorum. Elime kalem bile almıyorum. Artık sıradan ve ortalama bir insan olarak yaralarımı sarıp köşeme geçip sevdiğim insanla mutlu olmak istiyorum sadece.
29 yaşımda hem yılgın, hem ümitli hem Hem huzurlu ama hala çok kırgınım. Ama artık ortalama birisi olduğuma yüzde yüz eminim ve bununla tamamım.