3.
hem araştırma görevliliğimin hem de yüksek lisans eğitimimin ikinci ayındayım :) evet enteresan bir şekilde yüksek lisansta daha ilk derse girmeden (yüksek lisans programına kaydolmuştum ama tabii) bir üniversitede kadroya alındım ve ikisine aynı anda başladım (hayır hiçbir yerde dayım, amcam , torpilim yok sadece hayatımın son 2,5 yılı sadece ders çalışarak geçti o kadar :D)
yolun daha çok başında olsam da 2 aylık tecrübelerimi kısaca özetleyebilirim.
birincisi, akademik kariyere, yüksek lisansla başlarsınız. lisansta ne eğitim alırsanız alın, akademik kariyer için esas olan yüksek lisans alanınızdır. yüksek lisans için de, devlet üniversitesinde yapmak istiyorsanız ALES (akademik lisansüstü eğitim sınavı)'ndan en az 55-60 gibi bir puan ve de eğer üniversitenin yabancı dil şartı varsa YDS(yabancı dil sınavı)'ndan yine 55-60 civarında bir puan almanız gerekir. türkiye'de herşeyde olduğu gibi akademik alanda da çok fazla torpil olduğu söylenir, göz korkutulur, sinir bozulunur ancak ben yüksek lisans için başvurduğum üç üniversitedende (İstanbul ünv, marmara ünv ve anadolu ünv) kabul almıştım. lisans eğitimimi bunlardan herhangi birinde yapmadım ve kimseyle tanışıklığım yok idi. sadece mülakatlardan önce gidip hocalarla konuşmuş, tanışmış ve kaynak önerisi isteyerek öyle hazırlanmıştım.
yüksek lisans programına kabul edildiniz ve artık bir yüksek lisans öğrencisisiniz. bir üniversitenin sizi araştırma görevlisi olarak almaması için herhangi bir neden yok. yök'ün sitesinde kadro ilanlarını takip edersiniz. alanınızla ilgili kadro açıldığında gidip başvurur önce bir klasik sınava sonrasında mülakata girersiniz. uygun olduğunuza karar verilirse şıppadanak başlarsınız :p ancak tabii şunu da belirtmeliyim türkiye'de akademik kadrolarda ilan açılmaması daha doğrusu çoook nadir açılması gibi bir sorun var. ama gözünüz korkmasın, ben şahsen "işte bi iki yıl yükseğimi yaparken kadro beklerim artık" derken, ilan açıldı ve kadroya girdim. akademiksel bilgiden uzaklaşıp biraz sokak ağzıyla konuşmuş olucam ama "çalışan kazanır, elması kızarır" diyebilirim bu durum için :p siz çalıştıktan sonra bir şekilde emeğinizin karşılığını alırsınız, endişelenmeyin.
işin şu an için sadece bu kısmına gelmiş olsamda devamı hakkında da az çok bilgi sahibiyim. yüksek lisans ve doktora eğitiminiz devam ettiği sürece araştırma görevlisi olarak çalışırsınız. bu dönemde asistanlık yapıp, kendi adınıza derste verebilirsiniz, tamamen çalıştığınız kuruma bağlı. ancak genelde çok kısa bi asistanlık sürecinden sonra adınıza ders açılır ve başlarsınız. doktora bittikten sonra dr unvanını alıp, yardımcı doçentlik yoluna girersiniz. doçentlik sınavını verdiğinizde de çalıştığınız üniversite sizin için "doçentlik" kadrosu açar -burda bir parantez açmalıyım sanırım doktora ve yardımcı doçentlik sınavla, sizin çalışmanızla alınan dereceler, ama doçentlik ve profesörlük çalışılan kurumun talebiyle verilir, bu unvanları almanız kurumun talebine bağlıdır, türkiyede bazı üniversitelerde bu unvanların maaşları hatrı sayılır miktarda arttırdığı için kadro açmak istememe durumu olabiliyor maalesef-. yalnız bu aşamalar; tez yazmak, savunma yapmak, jüri karşısına çıkmak, doçentlik sınavını vermek vs tabiiki kolay işler değil. sürekli kendinizi yenilemeniz, bilimsel kaynakları, akımları, trendleri takip etmeniz, alanla ilgili ciddi anlamda okumalar yapmanız gerekiyor. ancak öğrenmeyi seven manyaklardansanız bu size güzel gelecektir.
süreçler böyle işliyor.
maddi ve manevi kazanç kısmına gelirsek. maddi kazancı bence türkiye şartları için gayet iyi. devlet üniversitesinde başlarsanız (yüksek lisans öğrencisi ve araştırma görevlisi seviyesinde bile) ortalama 3000tl gibi bir maaşla başlıyorsunuz, vakıf üniversitelerinde bu oran daha az. manevi kazançları ise çok çok daha anlamlı ve güzel. dediğim gibi yolun başında olsamda, derse girmenin, size "hocam yaa" diyen öğrencilerle sohbet etmenin hazzı tüm çalışmalara değiyor (evet başladığım haftadan itibaren derse girmeye başladım :d). yaşım şu an zaten genç olsa da "bu mesleği yaparken yaşlanmam ben ya" diyebiliyorum ve yanında asistanlık yaptığım profesörlerle sohbet ettikçe de bu tezimin doğru olduğuna daha çok inanıyorum :) ayrıca kurumsalda çalışmanın tam tersine işe giderken istediğiniz gibi kot, tişört giyersiniz, çalışma saati konusunda -genelde- esnek olursunuz ve sohbet etmek, konuşmak, anlatmak işiniz bir parçası olduğu için gün içinde masa başında dirsek çürütüp cinnet geçirmezsiniz :p
şimdilik yaşadıklarım, aklıma gelen kısımlar bunlar :) konu hakkında merak edip birşey sormak isteyen tüm süslülere mesaj kutum açıktır :D
edit: (yazar: arkamdabirseyvarmi) 'nin girdisini okuduktan sonra kendisine hak verdim ve ekleme ihtiyacı hissettim. kendisi gayet güzel açıklamış bende ekleyeyim, vakıf üniversitesinde çalıştığım için ben süreçleri daha kolay ve adil yaşadım. devlet üniversitesindeyseniz işler çetreffilleşebiliyor, maalesef..
12 kasım 2015 22:46
12 kasım 2015 23:32