6.
hepimiz aynı avm'lere gidip, aynı mağazalardan, aynı ürünleri alıyoruz. zara'dan yeşil yerine benim tarzım bu diyerek kırmızıyı almış olabiliriz, ama sonuçta zara'dan! the balm yerine wet'n wild tercih ediyoruz belki, ama ikisi de gratis.
aynı migros'tan, kipa'dan alıyoruz evimizin ihtiyaçlarını..
migros'un bir sahibi var, zara'nin bir, gratis'in bir.
yaptığımız alışverişlerden hep o bir kişi para kazanıyor.
kasiyerler, tedarikçiler, fabrika işçileri de kazanıyor elbet, yaşamını kör topal sürdürecek kadar..
yani tüm toplum olarak toplam hep o bir kişilere hizmet ediyoruz.
"o bir kişiler", nasıl olmamız gerektiğini önce bize kabul ettiriyorlar. hangi allıkla, hangi beden ölçüsünde, hangi kıyafetlerle olmamız gerektiğini.
sonra biz, stil sahibi, tarz, trendy, cool falan olmak için, kapışarak bugün turuncu, yarın mor rujlar alıyoruz. bugün yanar döner gözlükler, yarın ev pandifi gibi duran ayakkabılar. o tip araba, bu semtte ev şeklinde devam ediyor.
ne olduğumuzu sahip olduklarımızla tanımlıyoruz çünkü.
daha çok almak için daha çok çalışıyoruz. kazandığımız sahip olmalara yetmiyor bir türlü. daha çok kazandıkça, daha çok sahip olmamız gereken metalar var çünkü.
sevdiğimiz işi yapamıyoruz, iki kuruş olsun, gönlüm rahat olsun diyemiyoruz.
ben aslında, fotoğrafçı olmak istiyordum ama doktorlukta çok para var diyoruz.
çünkü giyinmemiz gereken kıyafetler, oturmamız gereken evler, kullanacağımız otomobiller var. ancak böyle sevilir ve kabul görülürüz.
özgür seçim gezegeninin, özgürce köleliği seçmiş bireyleriyiz.
o hep kazanan bir'lerin kendi isteğimizle köleleriyiz.