8.
Bundan 8 yıl önce hiç aklımda olmayan bir bölüm kazandım, "Okul öncesi öğretmenliği". Aşırı mutsuz ve önyargılı şekilde gittim ilk gün. Içeri o girdi. Kırmızı saçları, müthiş bir heyecanı vardı. Öyle hevesle, öyle ciddiye alarak konuştu ki bizimle "Bu kadın çatlak ya" dedim, "Hiç sevmem böyle baskın tipleri". O sene bölümü sevmediğim için derslerime de gitmiyordum. "Bir daha gelmezsen dersime devamsızlık hakkın olsa bile seni birakacagim" dedi. Zaten sevmiyordum ben bu kadını, Şimdi onun yüzünden bir de sabah 8'de gitmek zorundaydım.
4 yılın sonunda bu bahsettiğim kadını öyle çok seviyordum ki, sırf onu görmeye, dersim olmasa bile koşa koşa gidiyordum. "Hadi bir kahve al bana" diyordu. O dönem kolejlere başvururken hepimize referans olmuştu. Bazen çok kızar küsüşürdük, tez verilerini girmeye evine giderdik, pastalar börekler yapmış olurdu. Bizi hem sevdi hem yerdi. Annene nasıl küs kalamazsan ona da kalamazdın. Hicbirimizi dersten bırakmazdı ama çok beğenince derdi ki "Uçurmuşsunuz!" Ve derdimiz hep uçurmaktı, mükemmel olmaktı.
Bize bulutları maviye boyamamayı öğretti, farklı olmayı öğretti, yaratıcı olmak için zorladı hep bizi. Derdimiz hiçbir zaman geçmek olmadı. Derdimiz her zaman en iyi olmaktı.
Canım Aylinim, o sihirli değneğin bana dokunduğu günden beri hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ben o sihirli ışığından hep bir parça bulaştırdım öğrencilerime. Hep gözlerine baktım öğrencilerimin, hiç demedim ki "Aslında bulutlar konuşamaz!"
Sen öğrettin bana çocuğun dünyasında her şey olur, sen öğrettin bana hayatta vizyon en önemli şey, insan kendinden hiç şüphe etmemeli derdin kovulsa dahi. Mezuniyetimizde tek tek hepimizin elini öptün gocunmadan; bize emanet ettin cocuklari, artik siz de benim öğretmenimsiniz dedin.
Ben bugüne kadar hepimizin içten içe düşündüğü gibi "Bize olmaz" düşüncesindeydim nedense. Bugün senin resmini bir haber sitesinde gördüm, "boğazı kesildi, yakıldı, ÖLDÜRÜLDÜ" yazmışlar. "O değildir" dedim, o olmasa daha mı iyiydi? Ne yalan söyleyeyim, insan konduramıyor ya, o olmasa daha iyi diyor bencilce. Ben hiç ağlamadım saatlerdir hep resimlerimize baktım, hep heyecanla titreyen kırmızı ojeli ellerini, pamuk tenini düşündüm. Seni ne çok sevdiğimi ve sevecegimi. Bana giderken de bir şey öğrettin sen; yaşayacaktın işte. Dokunduğumuz her çocukta yaşayacaktın. Seni kimse öldüremez bugün anladım, koskoca bir bölüm öksüz kalınca anladım.
"yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm."
Edit: çeşitli yerlerde gördüğüm bazı söylemler var. Adam sevgilisi değilmiş, boyacıymış, yok tamirciymiş falan. Biz belki de kadına şiddeti buradan ele almalıyız. Bir kadını öldüren bir kişinin; onun sevgilisi, partneri veya yoldan geçen biri olması faili daha az suçlu yapmaz. Aralarındaki ilişkinin boyutu kimseyi ilgilendirmez. Bunun üzerinden savunma yapmak zorunda değiliz. Velev ki sevgilisi, boğazı kesilmiş bu kadın için daha mı az üzüleceksiniz? Sevgilisi olması kadını biraz da olsa suçlu mu yapar? O kadının o adamla ne işi varmış? O saatte orada ne işi varmış? Bunlar hep aynı hastalıklı zihniyetin soruları ve bu düşüncenin ucu buralara kadar gider. Bir anne, bir öğretmen, bir bilim insanı, bir dost, bir kadın, bir insan boğazı kesilip yakılarak öldürüldü. Bunun sebebi, sonucu, telafisi, bahanesi olamaz.
29 aralık 2020 23:53
3 ocak 2021 01:54