1. 8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi. Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı. 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraştı. Bodrum'da tatildeyken beyin kanaması geçirdi, tedavi için getirildiği İstanbul'da 28 Mayıs 1986’da yaşamını yitirdi. Cemal Süreya ve Turgut Uyar'la birlikte İkinci Yeni akımının en önemli şairlerinden biridir. ben ruhi bey nasılım, yerçekimli karanfil, çağrılmayan yakup gibi birçok ünlü şiire imza atmıştır.
benim için şairden ve şiirden ötesidir. her huzurda hüzne yer verişiyle de çok benziyoruz birbirimize. yitiremediğimiz bir iç sıkıntımız var. kendisini okuduktan sonra daha da beter oldu bu sıkıntı. ama böyle sıkıntılar benim en sevdiklerim. hep var olsun dediklerimden.
"insanın insana verebileceği en değerli şey yalnızlıktır" diyerek en zor günlerimin çıkış noktası olmuştur kendisi. o günden sonra insanlardan başka bir şey beklemedim.
"Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle sana değiniyorum, sana ısınıyorum." dizeleriyle en güzel günlerimde kalbime eşlik etmiştir. bu dizeleri sonsuz bir inançla söylediğim adamlar hala o kadar iyiler mi bilmiyorum.
daha fazla konuşmayarak sizi kendisiyle baş başa bırakıyorum.
"ne çıkar siz bizi anlamasanız da,
evet siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh,yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da
ne çıkar? hiçbir şey!"
"gün bitti. saat kaç. bitecek mi bir gün savaşımız
hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de
dönüp dönüp arkamıza baktığımız
bir dünya kalıntısı üstünde
hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de"
"kalbim, sersemliğim benim.."
"insanın insandan başka dayanağı yok. yalnızlık, bile başka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuşuyor. öyleyse bizim yalnızlık dediğimiz şey, bir kendini ayırmadan (tecrit etmeden) çok, kendine yönelme, kendini daha yakından inceleme yetisi olmalı. buysa şiire çok yatkın bir durum; olup bitenlerin hesabını kendimizden sormak gibi bir şey... örneğin biri bir kötülük mü yapıyor, o kötülüğü yapanı sonraya bırakırcasına kendimize kızmak, kendimizi suçlu bulmak erdemi gibi. sevindirici bir olay, yaratıcı bir söz, yadsınmayacak bir güzellik için de aynı şey; ne varsa kendimizde oluşturuyoruz ilkin. güzelin, çirkinin, iyinin, kötünün düşsel kahramanları olmak özümüzde var bizim. şair kısmı buna katılmadan, bu kahramanlığı sindirmeden edemiyor işte. övgüye de yönelse yergiye de, karşısına çıkan ilk varlık “ben” oluyor. böylece her şeyde kendine benzer bir şeyler bulduğu gibi, yazdığı şiirlerde de herkesin kendine benzer bir şeyler bulmasına alan hazırlıyor o. bence böylesi bir yalnızlık çok doğal ve olumludur, övülmeye değer."