yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (1)
    • medya (0)

    1. Yunan mitolojisinin en acıklı fakat felsefesi derin hikayelerinden biri birazdan anlatacaklarım.

    Girit kralı Minos tahta geçince Poseidon’a yalvarıp kendisine kraliyetinin sembolü olarak kar beyazı bir boğa göndermesini, bunu da tanrısına adayacağını söyler. istediği gibi bir boğa gelir fakat Minos boğanın güzelliğine dayanamayıp kurban etmekten vazgeçer. Bu hikayede gökten koç inmiyor ne yazık ki. Tanrı Poseidon, Minos’un cüretkarlığına çok kızıp unutamayacağı bir ceza planlar. Minos’un karısı Pasiphaë’yi beyaz boğaya aşık eder. Kraliçe Pasiphaë, dönemin usta zanaatkarlarından Daedalus efendiyi çağırtıp meramını anlatır, “bana tahtadan bir boğa yap ki beyaz boğayı kandırayım, benimle birlikte olabilsin” der. Daedalus kraliçenin isteğini gerçekleştirir, boğayla kraliçenin bir çocuğu olur, fakat tövbestağfurullah ecinni gibi bir şey çıkar ortaya. insan desen insan değil, boğa desen boğa değil, “Ee ad vericez ki lan buna” diye düşündüren bir şey çıkmıştır ortaya. Şehrin zekilerinden biri çıkıp “beyler biz minoslu değil miyiz (minoan civilization)? Burası minos şehri değil mi? e şehrin adını verelim gitsin, minoslu boğa diyelim, ne diyonuz?” diye sorar. Ahali tabi alkış kıyamet, fikri çok beğenir, minos ve Taurus kelimelerini harmanlayıp minotaur ismini üretirler.

    Bu sırada Kraliçe Pasiphaë yavrusunu besler, büyütür, fakat hayvan (?!) büyüdükçe insani duygulardan yoksun olduğunu görür. Merhamet duygusu yoktur. Öldürme güdüsü baskındır. Garip de bir yaratık olduğu için neyle besleyeceklerini de bilemezler, açlıktan iyice gözü dönen minotaur insan öldürüp kendine ziyafet çekmeye başlar (otçul boğayı da insan yiyen canavara çevirmeleri ilginç bir detay olmuş). Kral minos, karısı kraliçe için tahta boğayı yapan adamı çağırtır, “bu belayı başımıza sen açtın, sen temizleyeceksin. Şu yaratığı hapsedebileceğimiz bir hapishane yap” der, peşine de “yıkıl karşımdan” diye ekler. Daedalus ve oğlu ikarus bir labirent yapar, minotaur da bu labirentin merkezinde hapis tutulur der efsane. Hatta derler ki, Daedalus o kadar mükemmel bir labirent yapmış ki neredeyse kendisi bile içerde yolunu kaybedecekmiş.

    Tam “işler bitti, hadi biz ödemeyi alıp yolumuza gidelim sayın kralım” diyecekken minos “bi’ dakka durun bakalım. Bu labirentin varlığından haberdar olan, girişini çıkışını bilen, dahası içinde kraliçenin bizzat kendi doğurduğu boğa adamın varlığını bilen sadece siz varsınız. Bu bilgilerle sizi salamam. Muhafızlar! Kapatın bunları kuleye” der ve baba oğulu kuleye hapsettirir.

    Daedalus bakar ki kral minos’un ordusu gün geçtikçe daha da büyüyor, kral da daha sert davranmaya başlamış; “bize karadan kaçış yok” diyerek gözünü denize dikmiş. Bakmış ki donanma da o biçim, ondan da vazgeçmiş. Umudunu kaybetmek üzereyken kulenin tepesine gelip giden kuşları fark etmiş. kuşların tüylerini balmumuyla tahta bir iskelete tutturarak kanat yapan Daedalus, bir çiftini oğluna verir diğer çifti kendi alır. Uçmadan önce oğlunu sıkı sıkıya tembihler, “ey oğul” der. “sakın denize çok yakın uçma, kanatlarındaki tüyler ıslanır, boğulursun”. Baba ya bu, nasihatlere devam eder. Yine “ey oğul” der. “güneşe de çok yakın uçma, kanatların erir, çakılırsın”. ikarus tabi uçan ilk insan olacak, gencecik çocuk, heyecandan yerinde duramıyor. “he baba he” deyip babasıyla birlikte kulenin penceresinden bırakır kendini boşluğa.

    Piyuuuu… hezarfen uçmazdan yıllaaar yıllar önce ikarus uçmuş. O kadar uçmuş ki, sanki yıllardır uçuyormuş gibiymiş. Kuşlarla yarışa tutuşmuş, bir yukarı bir aşağı dala çıka uçmaya başlamış. Kendini özgürlüğün büyüsüne o kadar kaptırmış ki yükseldikçe yükselmiş. “Bir fani bu kadar yükselerek bana nasıl saygısızlık edebilir” diyerek küplere binen güneş tanrısı helios, yakıvermiş ikarus’un kanatlarını. Tüylerini bir arada tutan balmumu eriyince olanca hızıyla suya çakılmış, oracıkta boğularak can vermis ikarus. O günden sonra ikaria adasına ve çevreleyen denize ikarus’un ismini vermişler.

    Şimdi gelelim hikayenin ana fikrine. çok yüksekten uçmak (kendine çok güvenmek) ve çok alçaktan uçmak (fazla uysal olmak), ikisi de tehlikelidir. ikarus, korkularımızın (en azından bir kısmının) sezgisel olduğunu ve yeterli cesaretle üstesinden gelinebileceğini temsil eder. Yüksekten, ya da düşmekten korkmanın yerine bugün konfor alanından çıkıp riskli bir girişimde bulunmayı da koyabiliriz (parayı dolara yatırmak gibi, borsaya girmek gibi, “ben bu işi başarırım ya ne var ki” gibi).

    “Limitlerimizin farkında olmak” sonucu da çıkartılabilir. Ölçülü olmak, yerine göre davranmak falan gibi şeyler. Mesela rains of Castamere şarkısında der ki “And who are you, the proud lord said, that i must bow so low? (peki siz kimsiniz ki, dedi gururlu lord, ben önünde yerlere kadar eğileceğim?)”, bence anlatmak istediğimi çok güzel anlatıyor. Saygıyı elden bırakmadan dişlerini gösteren Lannister lordunun gözünden bu “kendini ezdirmemek ama çizgiyi de aşmamak” düsturunu ben görebiliyorum yani, umarım size de görünür. Zorlarsak belki büyüklere, yaşlılara, tecrübelilere vs saygı, hürmet falan gibi sonuçlar da çıkarılabilir (ama hiç benim çıkartacağım sonuç değil heheh).

    Son olarak bahsetmezsem çarpılırım dediğim bir konu var. eskiden sakin diye bir grup vardı, bu konu üzerine bir (link: https://www.youtube.com/watch?v=sLctS3yRb7E şarkıları) var. ikarus’un (eğer başarsaydı) güneşe ulaşan ilk ölümlü olması üzerine bir şarkı. “Birden susarsa bütün yenilgiler // Tekil hayatlar da bir gün devrim yapar ya” der, sanki o istediğin hedefe ulaşınca geçmişteki bütün yenilgilerin kaybolacağını, hayatının ihtilalini gerçekleştireceğini, zincirlerini kıracağını söyler.

    Ya da ben çok fazla anlam yüklüyorum. Bilemedim.

    editus: kategori olarak ilişkiyi bilerek seçtim. kendimle olan ilişkimden yumurtladığım düşüncelerin şeyi bu. insanın kendisiyle olan ilişki de bence ilişkidir çünkü.

    bruegel'in (link: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/c2/Pieter_Bruegel_de_Oude_-_De_val_van_Icarus.jpg landscape with the fall of icarus) isimli tablosunda mesela ikarus'un düştüğünü sağ altta görebilirsiniz. ya da daha modern çalışmalarda (link: https://greece.greekreporter.com/files/1024px-Ikaria_and_Ikarus_graffiti_at_Evdilos_Ikaria_island_-_Greece-e1523959883624.jpg şu) şekilde de resmedildiği oluyormuş.

    11 haziran 2020 18:58 11 haziran 2020 19:04