12.
Eskiden bunun tam tersi vardı. Şeyma ayşe keten miydi kızın ismi anımsayamadım. Sevimli bi kız ama parfümlerini anlattığı yerde öh oluyorum.
Benim kendimi bildim bileli yves rocherden aldığım 1 adet parfüm var doğum günü indirimimde gider alırım.
Kendi ergenliğimde hatırlıyorum mesela kırmızı bot almıştım hep o botları giyiyordum "lms'nin kırmızı botları" diyodu arkadaşlarım aşırı mutlu oluyordum. Eskiden sanki bir şeylerin imza olması daha önemliydi.
Ardından çıktı bu "pazar kombini" "yaz alışverişi" vs vs.
Ama bence bu çılgınlık da sürdürülebilirlik geyiğiyle yok olacak
11.
İnsanların çok sevdiği videolar var ya, tak tak tak edit yapılıp ürün üstüne ürün boca ediliyor. Böyle içim daralıyor, insan cildine ve maddi gücüne neden bunu yapar diyorum...
10.
(gizlinot: bu başlık benim başlığım gibi oldu, 2-3 girdide bir gelip araya bir şey yazıyorum.) ürünleri bitirmemizin ne kadar uzun sürdüğünün farkında olmadan ne kadar çok ürün aldığımızın altını çizmek için geldim buraya. pinterest'te dolanırken "hit the pan" panoma gelen öneriler arasında birkaç bilgilendirici tablo gördüm ve yine "ne kadar fazla şey alıp aslında az tüketiyoruz?!" dedim kendi kendime. evet, bu durumun zaten farkındayım, eminim başka süslüler de farkındadır ama görsel olarak önümüze konunca daha açıklayıcı oluyor diyebilirim. şimdi ilk görselde ürünlerin açıldıktan sonra bozuldukları güne kadar ne kadar süre olduğu yazıyor, ikinci görselde de *spesifik olarak* mac ürünlerinin kaç kere kullanımda ve ne kadar. sürede bitirildiği verilmiş (ki bence bir markaya odaklanılması ürün gramajı bakımından net bilgi sahibi olmamızı sağlıyor).
bir ruj, açıldıktan sonra 2 sene içinde bozuluyormuş ama ancak 375 kullanımda, 2.5 senede bitirilebilirmiş. bakın, burada kişinin hangi rengi sevip ne kadar sürdüğünden bağımsız olarak, zaten ürünün bozulma süresi ve standart tüketim süresi arasında bir çelişki var. adamlar düzenli kullanımda 2.5 senede anca bitirilebilecek bir ürünü 2 sene ömrü olacak şekilde üretiyor. saçmalık değil mi? ha şimdi sizin bir favori rujunuz olur ve onu günde 2-3 kere tazeleyerek 36 ay süreyi 12 aya indirip 1 yılda da bitirebilirsiniz. fakat her özel gün/olay için, her mevsim veya sıcak/soğuk hava için, yılbaşındaki ışıltılı kombinler ve havuz başı modası için farklı ruj rengi almaya teşvil edilmiyor muyuz? almıyor muyuz be kızlar? e nasıl bitecek bunlar?
benzer şekilde allık da tüketilemeden bozuluyor gibi görünüyor. bu tabloların hiçbiri "bakın 6 ay sonra eyelinerlar bozuluyormuş o yüzden çöpe atın" demek için paylaşılmadı, sadece sektörün bize pompaladığı tüketim çılgınlığı altında bozulma ihtimali olan ürünlerini nasıl çelişki içinde pazara sürdüğünü göstermek istedim. bu tabloya göre düzenli temizliği yapılsa da 5 senede 1 tüm fırçalarımızı değiştirmemiz gerekiyor, bu yüzden pek çoğunuz belki güvenilir bulmayabilir. zaten sadece çok ürünü tek bir yere topladığı için bunu göstermeyi seçtim, yoksa hepimizin elindeki malzemelerin arka kısmında ömürlerinin ne kadar olduğunu gösteren bilgiler mevcut.
ha, sadece mac ruj, allık ve göz farı tüketim süresini değil de daha detaylı tüketim sürelerini içeren bir kaynak isterseniz eğer (link: https://www.michellecheungg.com/2018/05/how-long-does-it-take-to-finish-up.html şurada) maskara, fondöten, primer, kapatıcı ve aydınlatıcı gibi ürünlerin de tüketim süresi ve nasıl kullanıldığı detaylıca verilmiş.
son olarak bu "az bitiriyoruz ama çok alıyoruz" söylemimi bir şeye benzetmek istiyorum: küçükken ilkokulda defterlerimize rengarenk yazabilmek için gidip bir set stabilo alırdık ama o kalemlerin kurumadıkça bittiklerini asla görmezdik ya, şu anki durumumuz da aynen odur süslülerim. sağlıcakla kalın.
1082.
Kahvaltı:
1 tam buğday ekmek üzerine avokadolu sos (sarimsak+limon+karabiber+1 tatli kaşığı labne)
1 haşlanmış yumurta
5 yeşil zeytin
Salatalik, domates, kırmızı biber
Öğle:
Yarım tatlı patates üzerine sabahtan kalan avokado sos
Hindi tandır
Salata
Akşam:
4 ufak köfte
Sebze sote
Bezelye makarnası
Yoğurt
Ara öğün olarak sade türk kahvesi içtim sadece. Bu döngüyü sürdürecek ne zamanım ne de gücüm var ama bugün içimden geldi valla.
5.
ramazan güler hocadan ui-ux figma kursu satın almıştım. anlatım şekli vs. gayet güzel aslında ama figmanın sürekli günellenmesiyle hocanın araya eklediği videolar çalışırken bağlantıyı kuramamanıza sebep oluyor(gizlinot: en azından benim öyle oldu) bir yerde takıldım saatlerce çözmeye çalıştım baktım olmuyor bıraktım. tekrar tekrar başladığımda oldu. bu seferde günümüzün dikkat eksikliği laneti yüzünden odaklanamayıp bıraktım. başka kurs önermek isteyen olursa bana yazsın lütfen. youtubedada güzel içerikler varmış sanırım figma ile ilgili.
345.
Önce birkaç damla yaş gözlerimden süzüldü... Cengiz Kurtoğlu
Dert ülkesi olduk, dert babası olduk. 30 Yaşımda dilime takılan şarkıya bak...
266.
Yolcu - izmir büyükşehir belediyesinin sahnelediği, nazım hikmet'in oyunundan uyarlanan, müzikal kısımları da olan keyifli bir oyundu.
9.
tek tüketim çılgını olduğum konu kumaşlar.
evin her yerinden kumaşlar çıkıyor ama ben asla bıkmıyorum.
bence hevesli olmakla ilgili bir konu bu.
kimi insan makyaja heveslidir yığınla ürün alır.
kimi insan giyime heveslidir aynı modelin 10 rengini alır.
kimi insan eve heveslidir evi incik boncuk doludur.
kişinin hayata bakış açısıyla doğrudan ilintili olduğunu düşünüyorum.
bir de her moda şeyi alan, her gördüğünü ihtiyaç sananlar var onların tedavi olması şart.
8.
insanların bir kıyamet para verip aldıkları ürünlerin kalitesizliğine bile isyan edememesi durumu. çünkü ona muhtacız, toplumun bizi kabullenebilmesi, yeniden oraya ait gibi hissedebilmemiz için bu kalitesizliği ve basitliği sineye çekmemiz gerekiyor. o polyesterden oluşan gap kapüşonluya 2100₺ verip gap yazısını göğsümüzde taşımalıyız ki markamız görünsün ve bir an bile düşünmüyoruz o polyesterin azıcık bile koşuşturduğumuzda nasıl iğrenç kokmaya başlayacağını, bölüyoruz 2100₺'yı 3 takside, ayda 2 hamburger menü parasına marka bir sweatshirtümüz oluyor.
3 gün önce vs indiriminden daha önce yapmadığım bir şey yapıp saten gecelik aldım. az buz değil, 3250₺ para verdim ki indirimliydi(!). kasada özel bakımı var mı, diye sordum. "talimatlara göre yıkayın ve dantel kısımları olduğu için hassas program kullanın, dediler. eve gelince yine aynı yerden aldığım beyaz renkli başka bir ürün ile hassas programda ve sütyen yıkama filesinde yıkadım, hem rengi sanki kırmızı bir şeyler yıkamışım gibi pembeleşti, hem de kumaşı çekme yaptı. daha hiç giyilmemiş, yıkanması gibi çok doğal bir şeyde bile bu kadar tipi kayacak bir ürüne 3250₺ isterken utanmayan marka, tabii ki de iade etmek için mağazaya gittiğimde de "siz yıkarken hata yapmışsınızdır" derken de utanmadı. çirkefleşmek zorunda kaldım, iademi aldılar sonunda. ama hiç de bana yakışmayan bir harekette bulunmak durumunda kaldım, zorunda mıydım? hayır. neden yapmak durumunda kaldım? çünkü onlar "müşteri" el üstünde tutulurken "tüketici"yi hor görme üzerine çalışıyorlar. "müşteri"leri mutlu mesut 10.000₺lar harcayıp terkediyor mağazalarını ama "tüketici"leri şikayet etmeye geliyor. ve markalar buna hiç de alışık değiller(!) çünkü tüketim çılgınlığı dediği şeyde şikayet yoktur kardeşim, sepete ekle butonuna basıp ihtiyacın olmayan 5-6 ürünü aynı anda alıp belki de önündeki ilk birkaç ay dokunmazsın bile. ben de eğer aynı dönemde bolca alışveriş yapıp bu ürünü bu kadar hızlı yıkayıp kullanmaya niyet etmeseydim belki kusurlu ürünü iade etme hakkım bile olmayacaktı. işte bizi 2000lerden beri bu tüketim çılgınlığı içinde uyuşturuyorlar.
128.
istanbul’dan gitmek.
hayatım boyunca çeşitli şehirde yaşadım ama hiçbiri son 3 yıldır istanbul’da çektiğim sıkıntıyı çektirmedi. tabii yaşım kaç başım kaç ve kaç sene kendi imkanlarımla yaşadım ki? ama yine de bu şehri sevmem için bir (1) tane bile sebep bulamıyorum. param da olsa, arkadaşlarım da olsa bu şehri sevemiyorum. 5m migros’a gidip araç park yeri bulamadığınız saçma bir yer burası. kargoya gitmeniz lazımken koskoca bir semtte kargo bulamıyorsunuz. hastalık ateşiyle havale geçirirken gecenin 2’sinde hastane aciline gittiğinizde 100 kişi sıra bekliyorsunuz. ben hiçbir şehirde yaşamanın bu kadar işkence olduğunu görmedim. tüm istanbulseverlerden özür dileyerek: tercihinize saygı duyuyorum ama zevkinize tüküreyim, demek istiyorum.