1.
halk arasındaki diğer adıyla, "elalem ne der?"
(gbkz: yargılamak) konusuyla oldukça alakalı bir konu bu. başkaları için yaşamaya çalışırken kendi hayatımızın tadına varamadan ölüp gitmemizin sebebi.
ben üniversitedeyken sınıfta yapılan mahalle baskısı içerikli bir tartışmada, sınıfta diğer insanlara "yargılayıcı" konuşmalar yapmasıyla tanınan bir arkadaşımız söz istedi; mahalle baskısı denen toplum tavrından çok bunaldığını ve bunun sona ermesi için mücadele edilmesi gerektiğinden bahsetti. yerine oturduğunda sınıftaki diğer öğrencilerin de onu onayladığını görebiliyordum. onaylanması gereken güzel bir konuşmaydı da zaten, yaptığı gözlemde yanlış bir ifade yoktu. ancak soruna yaklaşım tarzını uygun bulmamıştım, zira kendini bu toplum tavrından uzaklaştırıp bir mahalle dolusu görünmez insana suç biçiyordu.
söz istedim, söz hakkı verildiğinde direkt bu konuşmayı yapan arkadaşa döndüm ve "peki, sen ne kadar elalemsin başkalarına?" diye tek bir soru sordum.
düşünmek lazım, biz ne kadar mahalle baskısı yaratıyoruz başkalarına?
mahalle baskısı, sadece bir kişinin yakasına yapışıp "böyle giyinmeyeceksin", "böyle düşünmeyeceksin", "böyle hissetmeyeceksin" demekle olmaz. mahalle baskısına maruz kalanlar, ilk önce kendisini yalnız hisseder. içten içe dışlandığınızın farkında olursunuz, yargılayıcı bakışlar ve fısır fısır konuşmalarla onaylanmadığınızı hissedersiniz. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşi'sini açıkladığım girimde de bahsetmiştim; onaylanma, kabul görme, sevilme ve saygı duyulma ihtiyacınızın olduğu basamaktaki açlığınız doyurulamazsa mutlu olamazsınız. zamanla sırf bu doldurulamayan boşluğu sevgi ile doldurmak uğruna giyiminizi, düşüncelerinizi, kendi tarzınızı çevrenize uyarlar ve onların arasına karışmaya çalışırsınız.
mahalle baskısı sonucu tek tipleşmemek için, önce yargılamayı ortadan kaldırmak ve hoşgörüyle herkesi olduğu gibi kabul etmek gerekiyor.
birbirinin aynı düşüncede buluşan insanlar ise (link: http://www.youtube.com/watch?v=qwqadUlUDyg sadece kukladır.) (özellikle 40. saniyeden sonrasını mutlaka izleyin)
27 eylül 2014 01:50
27 eylül 2014 01:56
2.
Mahalle baskısı, toplum baskısı olarak uzar gider bu zincir. Bizim milletimize has bir özelliktir. Nice insanımızı yurt dışına kaçırtan baskı türüdür. Bundan sadece kadınlar nasibini alır, erkeklere hiçbir şey olmaz.
Üniversite yıllarındayken kadın: Oku oku bitiremedin şu okulu, okuyacaksın da ne olacak.
Yüksek lisans yaptığında kadın : Sen hala okuyor musun, kaç yaşına geldin ?
Okul biter işsiz kalan kadın: Okudun da ne oldu sanki, al gördün mü diplomayı duvara asacaksın.
İşe giren kadın: Sen hala evlenmedin mi, kaç yaşına geldin, bırak kariyer kovalamayı.
25-30 yaş aralığında olan kadın: sen hala evlenmedin mi, evde kalacaksın.
30 yaşında olan kadın: sen evde kaldın, senin daha çocuğun da olmaz.
30 yaş evlenen kadın: sen çocuk ne zaman yapacaksın, olmuyor mu yoksa.
30 yaş +1 çocuk sahibi olan kadın: bu çocuğa kardeş şart, tek başına büyümesin, düzine yap ki çocuklar sefil bir şekilde ortada sürünsün!
Bu böyle uzar gider, hayatlarımızı birilerine göre şekillendiririz hep. Virüs gibi bir şeydir; kimin ne dediği beni ilgilendirmiyor desek de bir bakmışız ki onun istediği kalıba girmeye çalışırken buluruz kendimizi.
3.
Üstüne vazife olmayan insanların, üstüne vazife olmayan konularda ahkam kesmesidir.
Duvar kelime belirlemek belli bir oranda işe yarayabiliyor. Özellikle bir kaç kere aynı soruya maruz bırakan aynı kişide.
"Hayırlısı"
"Kısmet"
"Bakalım"
Israrcı bir şekilde üzerime gelinirse can yakabiliyorum.
4.
herkesin her şeyi çok bildiğini sanması sorunsalıdır.
5.
kilolulara şişmansın denilerek, zayıflara "çöp gibisin" denilerek, ne bileyim, tayt giyenlere "o taytı nasıl giyebildin koca kıçınla" denilerek, koca dudaklıya "kırmızı ruju nasıl sürersin" falan denilerek, inançlılara "saçma sapan şeylere inanıyorsunuz" denilerek, inanmayanlara "cehenneme gideceksiniz" denilerek (örnekler arttırılabilir) yapılan baskı çeşidi.
özetle bir düşünce kalıbını beğenme, herkesi o kalıba ittire ittire sokmaya çalışma, kendi gibi düşünmeyenleri eleştirme, o kalıba girmek istemeyenlere baskı kurma durumu falan. herkes tek tip olsun bence, rahatlayalım.
6.
rahatlıkla mini eteğimi ya da seksi elbisemi giyebilmek için diz altı trenchcoat satın almaktır.
7.
Kahve, bakkal tarzi yerlerin önünden geçmem gerekiyorsa yolun diğer kısmından yürürüm. zira önlerinden geçsem üstüme atlayacak gibi bakan amcalara zevk vermemek gerek.
8.
Sözlükteki youtuber taşlama baskısı. Hele bi duygu özaslan konusunda iyi bir şey yazın, en az 20 eksi. Ama kötü bir şey yazın, kızı yerden yere vurun. Sizden iyisi yok. İlginç kafalar...
Not: duygu fanı değilim, herhangi birinin fanı olacak yaşı geçtim.
9.
milli bayramlarda pencerenden, balkonundan, evinin görünen herhangi bir yerinden bayrak sallandırmanı bekleyen, eğer göremezse üşenmeden gidip muhtardan aldığı bayrağı getirerek hediye eden(gizlinot: ?!) mahallelinin uyguladığı tacizin genel adı.
10.
23 senedir aynı mahallede yaşıyorum ve başıma belki bi defa gelmiştir ama geçtiğimiz haftasonu yaşadığım beni bayağı bi sinirlendirdi.
Üst tarafı gayet kapalı yarasa kol ve arkasi uzun onu kisa ama dizimin altında bi elbise giymiştim. Yanımda da ablam vardı. Benden bi nebze daha "açık" giyinmişti. Elbisesi daha kısaydı ve kolları acıktı.
Daha önce görmediğim bi kadın biz yürürken kafasını camdan çıkartıp
"Kızlar siz nerde oturuyorsunuz?" Diye direkt soru sordu. Ablam ve ben doğal olarak şaşırdık. Bunun sokakta laf atan erkekten ne farkı var?
Ben sinirlendim ve "niye sordunuz?" Dedim kadın da anladı ve lafı çevirdi "yo hiç sizi daha önce görmedim de" dedi
Ablam da "biz senelerdir burda oturuyoruz" dedi
Hic cevap vermedi sonra kadın. Lafı cevirmese başka bi şey dese yemin ederim o eve girer onun o soruyu burnundan getirirdim.
Aklınca bize "siz buraya nerden düştünüz" demeye getirdi.
Kafasinda kara çarşaf camdan bakarken perdeyi de örtmüş kafasına tepesine inesice.
Hala o kadar sinirliyim ki. hayatımda ilk defa böyle bir şeyle karşılaştım.
kimsenin hal hatır sorar gibi bu şekilde davranmaya hakkı yok!
O sığ gözlerinizi kokuşmuş evlerinizde saklayın bize değmeyin.