1. Eskiden severdim. İki genç kızın romanı ve ali ile ramazan kitaplarını da sevmiştim.
Gazetecileri bir yazılarına bakarak yerin dibine sokmayı da sevmem. Olabilir her zaman aynı düşünmek zorunda değiliz, belki bugün bize yanlış gelse de ileride o haklı çıkar diye empati yapmaya çalışırım veya x konusundaki görüşlerine katılmıyorum ama y konusunda çok güzel yazmış diyebilirim.
Bu noktada kocaman bir “ama” geliyor. Ama perihan mağden’in malum şahıs konusundaki son yazısını okudum ve “yazıklar olsun” dedim. 12 yaşında bir çocuğun evinden, ailesinden, arkadaşlarından ayrılıp hiç bir yerde kök salamadan, dil öğrenmek uğruna o ülke senin bu ülke benim gezdirilmesi, öncesinde de kimbilir neler yaşamış olması, belli ki ailesinden alabildiği tek şeyin maddi destek olması, hunharca cinayet işleyecek bir ruh halinde olmasına rağmen içinde bulunduğu bozuk psikolojinin yakınları tarafından farkedilmemesi veya üstünde durulmaması da cem’in dramıdır sonuçta iki genç insanın da hayatı çok kötü bir biçimde harcandı gitti deseydi buna katılabilirdim.
perihan mağden’in bize sunduğu masalda ise Adeta dürüstlük timsali bir ailenin, yurtdışında eğitim görmüş biraz fazla hassas, bu toplum için fazla “temiz” evladı türkiye’ye gelir, bir kenar mahalle kızına delicesine aşık olur. Kız hem onu hem de başkalarını idare etmektedir. Hassas genç daha fazla dayanamaz hem sevdiğini hem kendini öldürür. Bunun suçlusu türk toplumu ve bazı türk kızlarının yetiştirilme biçimleri, ikili ilişkilerdeki riyakarlık, iki yüzlülük, genel olarak yalan söylemeye meyilli toplum yapısıdır. Mağden her ne hikmetse bu topluma uyum sağlayamayan bizim için belki de fazla “iyi” cem garipoğlu’nun ailesinin karanlık ilişkilerini, bir anda oraya çıkan gizli servetlerini, cinayetin işlediği evi hiç birşey olmamış gibi silip süpürecek sonra da aylarca yalanlar söyleyip cem’i saklayacak kadar soğukkanlı insanlar olduklarını yani aslında cem’in çok uzaklarda aramadan bizzat doğup büyüdüğü ortamda türlü çeşit yalana dolana maruz kaldığı gerçeğini ısrarla görmezden gelirken Münevver’in ailesini ise intikamcı ve kana susamış insanlar olarak göstermeye çalıştırmaktadır.
Kendisi de bir kız annesi olarak takma tırnak, başkasıyla mesajlaşma gibi ayrıntılarla “o da hak etti“ gibi bir anlama gelebilecek iğrenç imalarda bulunabiliyorsa, yargının ve emniyetin durumu ortadayken 197 gün kaçmaya başarmış bir insanın şüpheli intiharını yasal hakları çerçevesinde sorgulayan aileyi “canavar” gibi göstermeye yeltenebiliyorsa ben kendisinin akıl ve ruh sağlığından şüphe ediyorum ve bir kez daha “yazıklar olsun” diyorum.