10.
yaşlanmamak için değil de -zira yaşlanmak da büyümek kadar doğal ve kaçınılmaz bir döngü- iyi yaş almak için yaptığım bir kaç şey var.
cilt için;
-mevsim ayrımı yapmaksızın düzenli retinol ve güneş kremi kullanmak. bunlar tam anlamıyla "must" ve değiştirilemez maddeler benim için. bunların yanı sıra rutinlerimde belirli içerikleri cildimin reaksiyonuna ve/veya o anki ihtiyaç durumuna göre kullanmak. seramidler, yağ asitleri, peptitler, matrixyl, volufilin, pdrn; c vitamini, sea buckthorn, yeşil çay, kombucha, ginseng, propolis gibi antioksidanlar, niasinamid, arbutin, traneksamik asit, centella, snail mucin gibi...
-asla fazla yıkama/temizleme/eksfolyasyon yapmamak. çünkü cildimin kendi yağına ihtiyacı var, özellikle ileri yaşlarda. (kupkuru bir cilt, yağı dengeli bir ciltten daha hızlı yaşlanacaktır).
vücudum için;
-yıllardır yoga yaparım, eğitmenliğini de aldım geçen sene zaten. yılın üç ayı muhakkak yüzerim ya da kürek yaparım (bulunduğum bölge bu tür deniz sporlarına elverişli).
-nad ve resveratrol gibi takviyeleri kürler halinde dönem dönem kullanırım, ama yatırım tavsiyesi değildir elbette, siz bu tarz takviyeler için muhakkak kendi araştırmanızı yapmalısınız.
-günde sadece iki öğün yerim, akşam sekizden sonra hiç bir şey yememeye çalışırım. nad'larımın artması/efektif hale gelmesi için vücuduma uzun açlık süreleri lazım çünkü. fakat elbette bu benim metabolizmam, bir başka metabolizmada ne bileyim mesela diyabet hastalarında, tiroid hastalarında vs bu yöntem çalışmayabilir ve başka büyük sorunlar doğurabilir. bu yüzden öğün sayısı asla bilinçsizce azaltılmamalı.
-alkol kullanmam, yılda maksimum bir-iki kez; o da tatillerde/özel günlerde vs bir kadeh şarap. ki bu bile karaciğere yüktür, bunu bilmek lazım.
-paketli gıda tüketmem, muhtemelen en son 24-25 yaşlarında cips-bisküvi tarzı bir şey yemişimdir.
-meyve suyu, kola, fanta gibi meşrubatlar zaten hiç tüketmiyorum.
-bünyeme mümkün olduğu kadar az şeker almaya çalışıyorum.
mental sağlığım için;
-meseleleri ve insanları gözümde büyütmemeye çalışıyorum, hemen hemen hiç bir konuda anksiyeteye teslim olmamaya çalışıyorum, bu zor bir süreç ama öğreniyorum çünkü insanı içten içe çürüten, yaşlandıran ve solduran en önemli faktörün stres olduğunu biliyorum.
Tüm bunların sonucunda ne elde ettim dersek, 34 yaşındayım yüzümde herhangi bir kırışıklık, hacim kaybı, sarkma, melazma benzeri yaşlanma/fotoyaşlanma etkileri gözlemlemedim. herhangi bir dolgu-botoks benzeri medikal uygulama yaptırmadım, hem cildim hem fiziğim yirmili yaşlarımdan daha iyi. son 5-6 yıl içerisinde -çok şükür- bir ağır grip bile yaşamadım. belki senede bir soğuk algınlığı/nezle. genelde yaşıtlarımdan gözlemlediğim yorgunluk/enerjisizlik hali, bel-sırt ağrıları gibi yaşın ve çalışma ortamının (çoğunlukla masabaşı) getirdiği kronik problemleri henüz yaşamıyorum. altı ayda bir kan değerlerime baktırırım, hep normal değerlerde çıkar, hiç vitamin/mineral/demir eksikliği yaşamadım. müzmin bir hastalığım yok.
peki bunlar sadece ben kendime azıcık dikkat ettim diye mi oldu, tabii ki hayır. burada da genetik faktörler devreye giriyor. bir kere cildimin -henüz- yaşlanma emaresi göstermemesinin bir numaralı sebebi, genetik "yağlı cilt" mirasım. şansım o ki, hem annem hem babam oldukça yağlı, düşük hassasiyetli ve hatta akneye yatkın ciltlere sahip insanlar. yanı sıra, kemik yapısı ve tip olarak da yaşlarından küçük gösterme durumları var. tüm sülalem bu şekilde aslında. bol yağlı bir ergen cildi, insanı olduğundan küçük gösteren kemik hatları (kısa dudak-burun mesafesi, bol yağ dokulu dolgun yanaklar, tatar gözler, hafif dar alın, etli dudaklar, küçük burun, çok gür ve koyu renk saçlar, vücutta ince ve dar kemik yapısı gibi) ve genetik olarak sağlıklı/hastalıklara daha az yatkın bünyeler. boylar da öyle kısa değil bu arada, benim boyum 170, kilom 55 minyon filan da değilim. şimdi elbette bu denli şanslı bir genetikten de, kupkuru atopik kızarık bir cilt, alopesili saç, ne bileyim morbid obezite bir vücut çıkma olasılığı biraz düşük.
yani elbette artık kozmetoloji, plastik cerrahi, farmakoloji gibi alanlarda öyle mucizeler gerçekleşiyor ki, tabii ki de annemiz-babamız yaşlanma hızımızda doğrudan etken bir referans olamaz fakat, "ne zaman" değil de, "nasıl" yaşlanacağımız hakkında biraz fikir sahibi olabilmek için anne-babamıza, varsa bizden büyük kardeşlerimize bir bakabiliriz fikir oluşturması açısından. yoksa elbette genetik bu kadar basit bir bilim değil. ama diyelim ki, annenizde de babanızda da melazma var, her ikisi de yaşlandıkça marionette çizgisinden gitmiş ama alınları pek kırışmamış. bu durumda melazmaya dikkat etmek, nazolabialler için ekstra özen göstermek size pek bir şey kaybettirmeyeceği gibi kazandırabilir de.