yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (12)
    • medya (0)

    1. Geçen sene Paris'e gittim arkadaşımla. Dönüşte Paris'teki havaalanında kahvaltı edelim dedik. Fransız kahvaltısı da dandirik kruvasan kahve işte. Neyse cafedeki görevliye ingilizce olarak söyledik ve ısıtmasını rica ettik. Kruvasanları dolaptan çıkarıp tabağa koydu, elimi bi götürdüm ikisi de buz gibi. Bizim tepemiz attı tabii, görevli kadın da nasılsa Fransız'dır diye başladık Türkçe yardırmaya; ısıt dedik o kadar anlamadı mı acaba, anlamıyorsa İngilizce bilmeden havaalanında nasıl çalışıyor falan filan Fransızların çalışma politikalarına kadar yardırmışız kendimizi kaptırıp. Sonra kadın kendi kendine kruvasanları aldı ve mikrodalgaya koydu, ardından bir ses geldi ve dedi ki, "kahveler sade mi olsun?" bu ses Türkçeydi ve ikimiz de önceden ısıtılmış fırın gibi cayır cayır yanmaya başladık. Yerin dibine girdik, neyse ki kadın da bozuntuya vermedi ve karşılıklı gülmeye başladık. Sözüm ona siz siz olun; Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda gibi her yerde Türk fışkırma potansiyeli olan ülkelerde "amaan kim anlayacak" diye ortaya sallamayın. Bu da böyle bi anımdır :))

    3 aralık 2015 08:57

    2. italya'ya tur ile gitmiştik ve tüm gün gezmekten yorgun düşüp bir köşede 5-6 kişilik bir grup oturduk. o sırada yanımıza patenli bir kız geldi. gruptaki teyzeler ile "ay ne tatlı kız, aman da pek şirin" muhabbeti yapıyorduk. kız birden dönüp büyük bir dehşet içerisinde bize baktı baktı ve "anneeeeee burada türkler vaaaaar." (türkçe tabi) diye bizden kaçtı. önce bozulduk tabi haliyle, sonra da toptan koptuk. kızın annesi, babası yanımıza geldi muhabbet ettik, ama kız gelmedi bir köşede bizden saklandı. yemicektik ki seni yavrucuum.

    3 aralık 2015 10:17 3 aralık 2015 10:17

    3. 2012’de floransa’da öyle avare avare dolaşırken çok güzel bir müzik sesi duyduk. Sese doğru ilerlediğimizde 3 kişiden oluşan bir grubun sokakta müzik yaptığını gördük. Biz de kalabalığa katılıp dinlemeye başladık. Adamlar bilinen şarkıları çok güzel çalıyorlardı ama söylemiyorlardı. Derken kalabalığın içinde müzisyenlere en yakın duran bir kaç kişi şarkılara eşilk etmeye başladı ve sesleri gerçekten çok güzeldi. Sonra onların arkasında duran ve aynı gruptan olduğunu fark ettiğimiz arkadaşları da söylemeye başladı.ya bu kadar güzel sesli insan nasıl bir araya toplanmış derken adamlar, müzisyenler iki şarkı arasında duraksadığında yanlarına gitti, el sıkıştılar, müzisyenleri tebrik ettiler, ne olduğunu duyamadığımız bir şeyler daha konuştular ve müzisyenler bir anda “üsküdar’a gider iken”i çalmaya başladı. Gruptakiler de hep birden türkçe olarak söylemeye başladılar. Meğer boğaziçi üniversitesi korosu floransa’da konser verecekmiş ertesi gün, o gece de müzisyenleri çok beğenince durup dinlemek istemişler.

    O dakikadan sonra olaylar çok daha ilginç gelişti. Koronun sesini duyanlar da gelince sokak bir anda iyice kalabalıklaşıp konser alanına döndü. Müzisyenler daha da coştu. Bir kaç tane daha türk-yunan ortak şarkılarından çaldılar ve daha da güzeli roman havaları çaldılar. Adamların 5 euro’ya sattıkları cd’leri kapış kapış gidiverdi. Son olarak bomba bir şekilde kasap havası çalmaya başladılar ve bir anda kalabalık yanlara açıldı ve başta boğaziçi korosundaki gençler olmak üzere o an orada ne kadar toplanmış türk varsa halay çekmeye başladık. Rönesansın kalbinde çılgınca halay çekip coşmak epey ilginç ve eğlenceli bir deneyimdi.

    3 aralık 2015 11:10


    4. roma'da gezerken sephora görmüş olan ben bütün görmemişliğimle kendimi kaybettim. içeri girdim ama çok uzun süre çıkamadım. tabi bundan sıkılan annem ben dışarda bekliyorum dedi. kapının önünde bekleyeceğini düşünüp çok umursamadım.

    uzun bir süre sonra alacaklarımı alıp çıkınca kapının önünde annem yoktu. sürekli dip dibe olduğumuzdan o an farkettim ki ben onu arayamıyordum ki. (gizlinot: telefonu yurt dışı kullanıma açılmamıştı sadece benimki açıktı )

    o anki panik halimi size anlatamam. annem ingilizce bilmiyordu, otelimizin adresini bile bilmiyordu. roma'nın ortasında ne yapacaktı bu kadın? nasıl bulacaktım ben onu? neden buna karşı bir önlem almamıştım ki? gerizekalının önde gideniydim.

    gözlerim dolu dolu, kendime küfrederken meydanda dolanmaya başladım. ve annemi, sephora'ya çok yakın olan ispanyol merdivenlerine oturmuş, yanındaki üç tane hiç tanımadığım, ben gezerken tanıştığı teyzelere, abimin artık evlenmesi gerektiğini anlatırken buldum. (gizlinot: işte dumur olduğum an tam burasıdır )

    ve sayın seyirciler dumur olmakla beraber o anki mutluluğumu da size anlatamam.

    tam ona ne kadar korktuğumu söyleyecektim ki, bana ''biz şurada dondurma yiyeceğiz.'' dedi. sanki onlarla roma'ya gelmiş de, bana rastlamış gibi.

    3 aralık 2015 15:11

    5. türkiye'den bir arkadaşımla amsterdam'da yaşayan bir arkadaşı ziyarete gittik. gündüzleri müzeler, alışveriş derken akşam dışarı çıkma faslı geldi. arkadaşımız şu an ismini hatırlamadığım bir mekana bizi götürmek istedi. fakat son dakika karar verildiği için arkadaşımın diğer türk arkadaşı 'mümkün değil rezervasyonsuz giremezsiniz' dedi.

    neyse süslendik püslendik üç kız mekanın önüne gittik, müthiş bir kuyruk var insanlar bekliyor. amsterdam'da yaşayan arkadaşım türklüğünü göstererek 'siz kenarda bekleyin ben guard'la (gizlinot: müthiş yakışıklı bir kumral) (gizlinot: öyle kas yığını değil orta boylu fit bir yağız) bir konuşayım' dedi. body guard yüz ifadesini hiç yumuşatmadan arkadaşımla konuşuyor, bizde köşede hem ne konuşulduğunu anlamaya çalışıyor, hem de 'bunca insan sırada bekliyor, başka bir yer bulmak gerek' modunda ezikliyoruz. arkadaşım arkasını döndü, 'gelin bizi alacak içeri' dedi. o an şok olduk tabii. kuyrukta bekleyen onca insanın bakışları arasında rezervasyon vs. olmadan içeri giriyoruz ve kendi kendimize 'vay be' diyoruz.

    içeri girip kendimize bir yer bulmamızla nasıl bir ortama girdiğimizi anlamamız bir oldu. meğer o gece 'siyahi'ler gecesiymiş, mekanda tek beyaz biziz. (gizlinot: swh) artık ne kadar dangalaksak kuyrukta bekleyen herkesin siyah olduğunu bile farketmemişiz. ilk şokun ardından, eğlenceye devam dedik. tabii mekandaki tek beyaz olduğumuzu farkeden karşı cinsler de etrafımızı sardılar.(gizlinot: swh) tüm gece dans ettik, hiç eğlenmediğimiz kadar eğlendik. hiç de öyle ön yargılı yaklaştığımız şekilde geçmedi gece.

    24 aralık 2015 23:07

    6. bundan 3 sene önce 7 yaşımdan beri ilk kez yurt dışına çıktım, istikamet de uluslararası bir öğrenci kulubünün yaptığı konferans için 9 günlüğüne sırbistandı. ilk aşamada yalnızdım,belgrad'a indikten sonra şehirlerarası otobüs terminaline bir şekilde gitmek ve ordan otobüsle niş'e geçmem gerekiyordu beni orda karşılayacaklardı. neyse indim uçaktan pasaport kontrolü filan derken bavulumu bekliyorum artık. bekle bekle bir türlü çıkmıyor bavul. artık anladım bir sorun olduğunu yavaş yavaş adrenalin arttı bende. o arada da karşımda sonradan ispanyol olduğunu öğrendiğim bir adam duruyor onun da bavulu bir türlü çıkmıyor onla bakışıp duruyoruz. baktım artık bütün bavullar çıktı bir tek o adamla benimki çıkmadı. adam geldi yanıma ingilizce sen de mi kaybettin bavulunu dedi, adamın o soruyu sormasıyla ben başladım bir ağlamaya. insanlar şok oldu tabii bana sarılıyorlar gelip kıyamam. neyse biz bir şekilde öğrendik ki benim bavulum istanbul'da kalmış hiç belgrad'a gelmemiş bile, ertesi gün ilk uçakla gelir kaldığınız yere göndeririz dediler tamam dedim. harbiden de öyle oldu ama benim baya moralim bozulmuştu.

    o yıkımla belediye otobüsü bulmaya gittim terminale gidebilmek için. şöför ingilizce bilmiyordu orda genç bir kız gelip bana yardım etmişti yol boyunca konuşmuştuk ben ona bilekliğimi vermiştim o bana çikolata ve çakmak vermişti.

    bu arada aynı gezinin son 3-4 gününde belgrad'a geri dönüp arkadaşlarla hostelde kalmıştık. bir gece onlar kulübe gitmeye karar verdi ben de hostelde kanadalı bir arkadaşımla kaldım. o uyuyor ben de telefonla oynuyorum. odaya bir adam girdi ama tipinde hayır yoktu zaten allahın cezası sabahın 5'inde checkout yaparken bizim telefonları ve bir türk arkadaşımın da içinde 900 lira para bulunan cüzdanını toplayıp götürmüştü. sabah fark edince polis çağırmıştık, bize gülmüşlerdi. baktık hiç kimse ilgilenmiyor biz de türk konsolosluğuna gitmiştik kanadalı arkadaşımızla beraber onu da neden sürüklediysek gelmişti. konsolosluktan da neden eşyamıza sahip çıkmadığımıza dair azar yiyip çıkmıştık. gelen vurdu geçen vurdu yani bize.

    ha bir de polis merkezine gittiğimizde de polislerden biri bana sırf odaya girip bir şey sorduğum için baya bir bağırmıştı sırpça, ben de ona bağırdım neticede anlaşamadık beni başka birine götürdüler diğer polisi de ona şikayet ettim. tabii ki kimse takmadı yine hahahah.

    bu geziye dair o kadar fazla kötü anım vardır ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim yine de belgrad çok güzeldi düşününce tekrar gitmek isteyebilirim. biraz da interrail anılarımı düşünüp birşeyler ekleyeceğim daha sonra.

    24 aralık 2015 23:57

    7. Türkiye 'de en kötü ihtimal top model olabilecek kaslı biscolata erkeklerinin kanalizasyon işçisi, kamyon şoförü, postacı, tamirci, biletçi olarak çalıştığını görmek.

    Aynı şey kadınlar için de geçerli.

    25 aralık 2015 00:51


    8. hatırladığım yeni bir olay geldi aklıma yazmadan geçemedim.

    yine sırbistan gezimde artık havaalanına geri dönmeye çalışırken herkes gibi biz de otobüse kaçak bindik ve kontrol bize denk geldi. yanımızda da meğer bir medya kuruluşunun kameramanları oturuyormuş onlar da bizim gibi kaçak binmiş. 4 kişi bir olduk kontrol yapan adamlara direndik ceza ödememek için, birimiz gitti şöförle konuşup ona para ödemeye. şöför de "onlar birazdan iner sen burda biraz bekle" demiş, o orda oyalanırken kontrolcü iniyor bizim de inmemizi bekliyor inmiyoruz otobüse geri biniyor, insek hem uçağı kaçıracağız hem de ceza yiyeceğiz. adam en son bizden bıkıp saldı artık kendi indi otobüsten.

    eksicime: bu olayın nesinden irrite oldun anlamadım ama teşekkürler :D

    26 aralık 2015 01:00 26 aralık 2015 01:20

    9. banka kartımın dolandırıcılar tarafından önce atmye yutturulup o esnada telefonu yanında olmayan benim(gizlinot: bedevi vol.bilmemkaç ) eve gidip kartı iptal ettirene kadar geçen 5-10 dakikalık sürede para çekilmesi ve online alışveriş yapılması. dumur eden kısım burası değil de bu olay üzerine bankanın mağduriyetimi çözme hızı beni dumur ve ziyadesiyle mutlu etmişti. çünkü bankaya şikayette bulunduğum aynı gün tüm kaybım banka tarafından geri yatırıldı.yabancı olduğum halde banka tarafından süründürülmediğim için şaşkına uğramıştım. türkiye'de olsa en az 1 ay olayın banka tarafından soruşturulmasını beklerdim gibi geliyor.

    26 aralık 2015 01:24

    10. londra'da bavulumu nasıl indiricem burdan diye düşünürken telefonla konuşan bir hanım abla bavulumu kaptığıyla merdivenlerden indirmeye başladı, ben koşturuyorum arkadan çemkiriyorum aha bavulu çaldırdııııımm diye. sonra kadın bavulu indirdi merdivenlerden, döndü bana thumbs up yaptı, gitti. allah razı olsun da, anlık kalp krizi yaşattın bana elin memleketinde be canısı.

    26 aralık 2015 01:43