1. günlerdir yazmayı düşündüğüm konuyla ilgili capella'nın uktesini görünce toparlayabildiğim kadarıyla artık yazayım dedim. gündemden bir süredir düşmeyen, sadece ekonomik ve ticari açılardan değil, toplum sağlığı açısından da ayrıca önemli bir konu bu.
şimdi meseleye ilk etapta sadece fabrikalar açısından değil, direkt vatandaş gözünden bir hükümet politikası olarak bakmak lazım aslında. evet fabrikalar özelleştirilince ortaya çıkan durum bir sürü sıkıntıyı da beraberinde getirecek. gerek işçiler, gerekse tüketen kesim olan vatandaş, yani bizler açısından. bizdeki özelleştirilme mantığı da tam bu şekilde üreticiyi hepten zor duruma sokarak yok etme noktasına getirip, tüketiciyi de günden güne mağdur ve de en sonunda da hasta edecek şekilde. sonuçta fabrikaların satılması demek, sadece kısa vadede elimizdeki kar getiren yerlerin satılarak ülkemiz büyüyor algısından ve de yine kısa dönemde işsizliğe yapacağı olumlu olduğu düşünülen katkıdan çok daha büyük bir sorun teşkil ediyor aslında. işsizlik oranının düşmesi konusundaki katkı derken orayı biraz açalım. bu durum görünürde, sadece ilgili ekonomik verileri kağıt üzerinde ele alırsak bir anlam ifade eder. rakamlarla oynayarak işsizliği düşürmek, sonra da vatandaş açısından hiçbir şekilde pozitif etki yaratmayacak şekilde bakın bakın işsizlik rakamları düştü diye bunu kamuoyuna sunmak belli kurumların işi çünkü. halihazırda çalışır durumdaki işçileri işten çıkarıp, onların yerine yeni işçilerin alınarak yeni bir istihdam alanı yaratılması konusu da bu açıdan son derece anlamsız aslında. Çünkü geçmişte özelleştirilen birçok fabrikada bunların örneklerini gördük maalesef. dahası işe artık özel sektörün dahil olmasıyla birlikte hükümet için bir anda yapılacak iyileştirme çalışmalarıyla birlikte artan iş hacmi ve bunun yaratacağı vergi gelirlerinin artması konusu var tabii bir de. bu sayede de piyasanın canlanması gibi genişletici birtakım etkileri olacağını düşünmek, bunların sanki ülke açısından iştah kabartan birer adımmış gibi gösterilmesine neden oluyor sadece.
peki bu madem görünürde, yani kısa vadeli yaratılan bir etki, o zaman niye bunun önüne geçilmiyor, neden tek yol buymuş gibi jet hızıyla özelleştirilme kararı alınarak hareket ediliyor diyenler de olabilir diyerek konuyu bu noktada biraz daha açmak istiyorum. şeker fabrikalarının özelleştirilmesi konusu yeni ortaya çıkan, öyle birkaç yıllık bir şey değil maalesef. bundan bir 19 sene önce imf ile yapılan görüşmeler, imf tarafından sürekli bu fabrikaların özelleştirilmesi yönündeki dayatmalar sonucu gelinen bir nokta bu. hatırlayanlar mutlaka vardır 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrası kemal derviş'in birden ekonomiye can suyu olması amacıyla o günkü hükümete acilen çıkarılması gerek diye sunduğu 15 kanundan biri de şeker kanunuydu. hani şu ekonomiyi düzeltmesi için abd'den ithal ettiğimiz, derviş yasaları diye bilinen kemal derviş'ten söz ediyorum. istediğinde hükümete posta koyup abd'ye giden, canı istediğinde de ben telefonları duymamışım diye çıkıp gelen dönemin ekonomi bakanı kemal derviş var ya o. işte onun abd ile işbirliği içerisinde buraya gelip sözde ekonomiyi iyileştirme politikalarından biriydi bu şeker konusu da.
tabii daha sonra yanlış hatırlamıyorsam tarihler 2007'yi gösterdiğinde kabul edilen bir de cargill yasası var. 2004 ve öncesinde tarım arazilerinde kurulan tesislerin faaliyetlerine izin veren yasa kısaca. peki neden cargill yasası olarak biliniyor? çünkü cargill'in bursa orhangazi'de faaliyet gösteren fabrikası aslında kaçak çalışıyordu. hatta o dönemde nbş üretimi %15 civarındaydı uygulanan kota nedeniyle. abd kotanın kalkması tarafındaydı doğal olarak. kota önce %50'ye çıkarılıp, daha sonra da zaten kaldırıldı. hatta şeker pancarı üreten çiftçi bundan duyduğu rahatsızlığı dönemin başbakanına dile getirip, anamız ağladı diyerek tepkisini ortaya koyarken, hafızalara kazınan 'ananı da al git' lafı böyle ortaya çıkmıştır.
peki abd'nin, bizim cumhuriyet döneminden kalma şeker fabrikalarıyla işi ne sorusunu soracak olursak da, o zaman sektördeki en büyük dev olan cargill'den biraz bahsetmek gerek. önce türkiye'ye küçük küçük gelerek buradaki kriz ortamının tam içinde kendisine yer bulan ama gitgide büyüyerek faaliyet alanını genişleten, gdo dolu ürünleri ve mısır şurubu sayesinde kitleleri zehirleyen bir şirket kendileri. bugün bu yaşanılanlarla sanki hiçbir alakası yokmuş gibi lanse edilse de, işin geri planındaki kilit isimdir bu şirket. hazırladığı raporlarla ve nişasta bazlı şeker denen tatlı zehirle birkaç yıla bizi iyiden iyiye hasta ederek, bu sayede de geleceğe dönük olarak sunduğu tekliflerle ciddi bir tehdittir kısacası. mesele sadece fabrikaların satılıp satılmaması da değil. satın alan şirketlerin birkaç yıl içinde al-sat şeklinde varlığını sürdürüp, bir süre sonra piyasanın tamamen cargill'e bırakılmayacağının garantisi de yok çünkü.
şeker tüketimi her şekilde zararlı tamam ama nişasta bazlı şeker gerçek anlamda en tehlikelisi olarak görülüyor tıp dünyası tarafından. sıvı şeker olarak bilindiği için akla gelebilecek hemen her türlü paketli ürünün içinde çok rahatlıkla yer bulabilecek bir formda yer alıyor, o yüzden bu kadar tehlikeli. kan şekerini birden yükselterek, vücutta yarattığı tahribat konusunda sayısız makale var zaten. o yüzden o kısmı m tek tek açıklama işine girmiyorum.
peki niye özelleştirilme yapılınca birden nbş tehlike olarak görülecek, zaten şimdi de üretilmiyor mu konusu da bir başka konu. evet nbş zaten şu an için de bir tehdit. yalnız bugün için uygulanan kotalarla belli oranda sınırlanmış durumda. fabrikalar özelleştirildiğinde kotaların kaldırılıp, şeker üretiminin tamamen nbş temelli üretim yapan özel şirketlere bırakılması gibi ciddi bir tehdit var ortada. özelleştirme ile kastedilen şey ülke açısından tam serbestlik ya da bağımsızlık değil, aksine birilerinin önünü açmaktan başka bir şeye hizmet etmeyecektir. zaten ohal khk'siyle birden kapatılan şeker kurumu ile başlayan süreç, fabrikaların özelleştirilmesi yolunda atılan ilk adım olmuştur.
olay bununla da kalmayıp, bk kararı ile geçtiğimiz günlerde cb tarafından da onaylanarak rg'de yürürlüğe giren bosna hersek menşeili tarım ürünlerinin ithal edilmesiyle yeni bir boyut kazandı. et ürünlerinin yanında, kimyaca saf laktoz, maltoz, glikoz ve fruktoz dahil denilen diğer şekerlerle kastedilerek ithal edilecek olan, aslında kanserojen şeker olarak bilinen nbş. bosna hersek denilmesi işin sadece görünürdeki adı. bosna hersek'te varlık gösteren büyük çaplı şirketlerin oradaki şubeleri aracılığıyla gümrük vergisi sıfırlanarak, ülkeye girecek olan ürünlerle işin rengi aslında bir kez daha belli olmuş oldu.