9.
Yeni yaşına girdiği bu günde, hayatımın bir dönemini nasıl da etkilediğini yeni farkettiğim kadın. Büyümeyecek (yaşlanması söz konusu bile değil), zamanında durmayacak, hissetmekten korkmayacak bir kız çocuğu.
Onunla ilk ne zaman karşılaştığımızı düşününce aklıma mtv de izlediğim all is full of love klibi geliyor. İki robotun öpüştüğü klibe sahip bu şarkı, o zamanlar anlamlandıramadığım bir şekilde büyülüyordu ediyordu beni. daha sonra uzunca bir süre farklı bir müzik türüne(gizlinot: metal, rock) yönelip unutmuştum björk'ü.
Seneler sonra karşıma vespertine çıktı. lisenin sonlarına doğru keşfediyorum bu albümü. kapağına bakarak defalarca dinliyorum. sesin yönelişine, kuğunun zerafetine bakakalıyorum. Yavaş yavaş daha çok keşfediyorum björk'ü. benim gözümde sadece bir müzisyen, hatta bir sanatçı olmaktan çıkıyor; dişilliğimi, çocukluğumu, sevmeyi ve varoluşumu yorumluyorum onun sayesinde. Bir idol oluyor. Çünkü sözler, kliplerindeki metaforlar buna itiyor insanı. Björk'ü asıl kılan hipnotik etkisinin çok yoğun olması.
Nerede kalmıştık. Vespertine diyordum. Vespertine, konsept olarak björk ün kadınlığını ve cinselliği tema alan bir albüm. Kendimi de keşfettiğim bu dönemde pagan poetry'nin klibini izleyip neden incilerin vücuduna iğnelendiğini anlamaya çalışıyordum.
Daha sonra Vespertine'den önceki albüm ile tanışıyorum, Homogenic. All is full of love ile bir flashback yapıp bu albümün efsanesi bachelorette ve klibi ile boğuşuyorum uzun bir müddet. lirikler, yaylılar... ve o çarpık aksanı ile "i'm a fountain of blood in a shape of girl" diyor. Gene bu albümdeki hunter'ın ilginç hikayesi ile tanışıyorum. Björk'ü öldürme girişiminde bulunan ricardo lopez'in etkisinin olduğu inkar edilemeyen bu şarkının klibinde ise björk bir kutup ayısına dönüşüyor. Gene ricardo lopez'in girişiminin etkisi ile hayat bulan muhteşem bir şarkı da so broken. Şarkının sözleri incelendiğinde gayet yalın ama björk'ün sesi ile farklı bir boyuta ulaşıyor.
Debut ile post albümleri de artık müzik arşivimde olan diskografinin mihenk taşları arasında yerini almıştı. Debut albümünde en göze çarpan şarkı tabiki leon filminde yer alan venus as a boy oluyor, klibinde turuncu tişörtlü bu kız çocuğunun yumurta ile imtihanını izliyoruz. adama sorarlar does he really believe in beauty diye. Klibinde çılgın atan ve ikizler burcu ile ilişkisinden bunalmış olan björk'ü izlediğimiz violently happy ise evde bağırarak eşlik edilir ve daha sonra murat kekilli'nin seni çılgın'ı ile seri tamamlanır. Bu albümde benim en sevdiğim şarkısı ise play dead. Bütün müziklerim arasında ilk on arasındadır. Debut aslında björk'ün solo olarak -daha önce sugarcubes grubunda - ne kadar güçlü olacağını gösteren bir albüm. Post ise bunun tescilidir. Bu albümdeki en sevdiğim şarkıları seçemem ama bir kaç örnek verelim hemen: yarattığı karakter ile kendimi inanılmaz özdeşleştirdiğim hyperballad, bir aşağı bir yukarı sürükleyen it's oh so quiet, sucker punch filminde remixi yapılan army of me -daha önceleri remix albümü çıkmıştı bu şarkının, her ne kadar oluşturulma sebebi yardım amaçlı olsa da vasat ve özünü kaybeden yapıtlar çıktı ortaya- ve karpuzu yiyiş şekli ile akıllara kazınan klibe sahip possibly maybe. possibly maybe, hepsinden farklı bir yerde benim gözümde, belki de bütün diskografisinde melankoliyi en güçlü yansıtan şarkısı, sesi, ritmi ve sözleri ile: "since we broke up, i'm using lipstick again..."
2000 senesinde muhteşem bir filmle gene büyülemeyi başarıyor: Dancer in the dark. Dram, müzikal kategorisindeki film beni çok ağlatmıştı. Film için yaptığı Selma Songs albümünde thom yorke ile de bir düet yapıyor ama benim bu albümdeki favori şarkım cvald(gizlinot: clatter, crash, clack!) sanırım.
Medulla albümüyle her ne kadar çok iyi anlaşamasak da, bir kaç şarkısını özellikle açıp dinlerim(gizlinot: Triumph of a heart'a haksızlık yapmak istemem) Volta albümü ile aramızı tekrar düzelttik. The dull flame of desire şarkısı sayesinde muazzam sesli anohni ile de tanışmış oldum.
2011 yılında yayınladığı biophilia ile farklı bir yola sapacağını göstererek teknolojiyle daha haşır neşir olmaya başladı. Zamanının hep bir tık önünde olduğunu düşündüğüm için ben ona yetişemedim ve bu albümden sonra eski şarkılarına tekrar düştüm. Vulnicura ve şu anda son stüdyo albümü olan Utopia ile hala keşfedeceğim bir sanatçı olduğu için çok mutluyum.
Umarım bir gün canlı dinleme şansım olur. Müziğiyle bana hissettirdikleri için kendisine teşekkür ederim. Doğum günün kutlu olsun.