1. farklı kültürlerde güzelliğin farklı tanımları olmasının coğrafi, sosyoekonomik, sosyokültürel birçok farklı sebebi var.
Örneğin amerika'da zengin kısım daha sık tatile çıkıp deniz kenarında güneşlenebiliyor. bu yüzden bronz-altın ten bir güç sembolü.
uzak doğuda ise tam tersi geçerli. fakir halk tarlada çalışıp kavrulurken, zengin saray halkının teni güneşten uzak kalıyor. japon kızlarının cilt beyazlatma konusundaki takıntısını biraz araştırmayla google'dan öğrenebilirsiniz.
tarihte soylu olmak da "sangre azul" yani "mavi kan" sahibi olmaktan geçiyor. saray halkı yıllarca güneş görmediği için, bembeyaz tenlerinin altından görünen mavi damarlarını soylu olmalarına bağlamış. daha koyu tene sahip köylü halkın ise damar rengi yeşilmiş.
şu an güzellik algımızı etkileyen en önemli etken, medya. Televizyon, reklamlar, dergiler, filmler, diziler, özendiğimiz oyuncular, hastası olduğumuz şarkıcılar, mankenler, markalar... her an her yerde bize empoze edilen "güzel" tanımı ile boğuşuyor ve ona dönüşmeyi arzuluyoruz. Ona dönüşemezsek güzel olamayacağımıza inanıyoruz.
türk toplumunda da bu böyle. genel olarak esmer ve kahverengi gözlü türk insanı; daha nadir görülen sarışınlık, renkli gözlülük, beyaz tenlilik özelliklerine kavuşmaya çalışıyor. türk kızlarındaki saçlarını sarıya boyatıp, "ben küçükken sarışınmışım" muhabbeti ile prim yapma çabası da toplumda bu özelliklere yapılan övgüden kaynaklanıyor. Zira herhangi bir erkeğe sorduğunuzda, "güzel kadın" tanımı olarak şu cümleleri kuruyor:
beyaz tenli, kızıl saçlı, yeşil gözlü.
beyaz tenli, sarışın, mavi gözlü.
beyaz tenli, siyah saçlı, renkli gözlü. (daha fazla örnek için ekşi sözlükte arama yapabilirsiniz)
güzellik, bu bağlamda, kültürlerin "nadir olana" ulaşma çabasından ibaret. saray halkı kadar az bulunanlara ya da zenginlik gibi güç göstergesi sahiplerinden birine dönüşme arzusu.