3.
lisedeyken her bölüm sonrası forumlarda, sözlüklerde teorilerle kafayı kırdığım; sınıf arkadaşlarımızla derslerde bile fısır fısır muhabbetini yaptığımız dizi. diziden çok bu muhabbetleri özlediğimi farkettim.
senaristler bas bas "sonuca/cevaplara odaklanmayın, biz gidiş yolunu önemsiyoruz" dese de sonunun bu kadar tırt olacağını kimse tahmin edemedi. hoş zaten o kadar gizemi açıklamak için bi 6 sezon daha çekmeleri gerekiyordu. ancak ben gayet güzel anıyorum kendisini. geçenlerde ilk bölümüne denk gelip "aa biraz izliyim yeaa" diyerek, 6 sezonu tekrardan 3-4 haftada bitirdim. vincent'ı bile özlemişim be.
birkaç karakterini özetlemek gerekirse: (biraz uzun olcak ama 6 sezonu tekrardan izlemiş, özlemiş, özümsemiş biri olarak içimi dökücem sözlük)
--spoiler--
jack: kolunda "bizimle birlikte yürüyor ama bizden biri değil" dövmesiyle arzı endam eden, kazadan kurtulanlara liderlik eden omurilik cerrahı, zeki, çevik, ahlaklı dizinin başrolü ve ağlamanın yakıştığı yegane erkeklerden biri. beynimize kazınan repliği "i have to fix this"
kate: adanın en güzel hatunu. kendisini büyüten çok sevdiği babasının üvey, annesinin sonradan evlendiği ayyaş ve hatta sapık babasının öz olduğunu öğrenince, yaşadıkça bir parçası o olacağı gerçeğini kendisine yediremediği için öz babasını havaya uçurmuştur. olaydan sonraki hayatını kaçarak geçirirken, sevdiği erkeğin ölümüne sebep olup iyice özgür kız moduna girmiştir. adaya düşünce jack ve sawyer arasında gidip gelip, en sonunda gönlünü jack'e kaptırıp içimizi rahat ettirmiştir
sawyer: adanın serseri yağız delikanlısı. hayatını annesiyle babasının ölümüne sebep olan dolandırıcıyı bulup, intikamını almak üzerine kurarken bir anda kendini düşmanının yaptığı işi yaparken bulur. kendinden nefret eder ve kimseyi gerçekten sevmez (juliet'ı bulana kadar), sevilmekten de kaçar; klasik ıssız kovboy tripleri. diziden sonra bile akıllarımıza gelen şeyleri; taktığı lakaplar ve gamzeleridir.
john locke: adanın delisi. "this is our destiny" diye diye yedi bitirdi jack'i de others'ı da. adaya düşmeden önce tekerlekli sandalyeye mahkumdu, ada bunu iyileştirince madem bacaklarım düzeldi kafayı kırıyım dedi. boone'un, mr eko'nun ölümüne sebep oldu. sonra black smoke bunun görüntüsüne bürünüp jin ve sun'ın ölümüne sebep oldu. 6 sezon sırf zarar bir karakter.
hurley: çocukken babasının terkedip gitmesiyle kendisini yemeğe, abur cubura verir, lotodan milyon dolarlar kazanınca kovulduğu ama tavuklarını çok sevdiği restaurant zincirini (ve daha bir çok yeri) satın alır. ancak lotoda kullandığı 4 8 15 16 23 42 numaralarının lanetli olduğuna inanır zira parayı kazandıktan sonra etrafındaki insanların başına gelmeyen kalmaz. ama kimse sayıların lanetli olduğuna inanmaz, sayıları kullanıp adaya düşüp 16 yıl tek başına yaşayan french chick denen hatunu bulup onun da "sayılar lanetli evet" demesiyle elinde tabancayla duran kadına gider sarılır. akılda kalan repliği tabii ki "dude"
sayid: zamanında saddam'ın askerlerinden bir işkenceci&sorgucu. yeminle bu abimiz olmasa uçak kazasından kurtulanlar patır patır others'a yem olurdu. dövüş yeteneği ve zekasıyla dağıttı geçti othersı. yalan ustası ben'i bile çözdü, adamın ne mal olduğunu anladı. yılların torturer'i sayid yer mi be. bi de teknede namaz kılmayaydı, hadi kılmayı geçtim selam vermeden namazı bırakmayaydı iyiydi
michael: bi diğer sevimsiz eleman. 75 bölüm "dey tuk may san" diye diye tüm ada halkını yedi bitirdi. psişik güçleriyle kuş öldürüp abuk subuk zamanlarda duş almış gibi sırıksıklam vaziyette ormanda beliren manyak oğlu walt için canımız, ciğerimiz jack, kate ve sawyer'ı others'a sattı gitti. sonra şükrü saraçoğluna gs bayrağı dikmeye çalışan taraftar gibi "ada dış dünyada ölmeme izin vermiyor, ölmeye geldim" diye adaya döndü allahın manyağı.
sun ve jin: koreli çiftimiz. başlarda ne b*k yedikleri belli değildi. jin klasik türk erkeği triplerinde sun'ın düğmelerini iliklettirip bikiniyle denize girince ağız burun dalıyodu, sun ingilizce biliyordu ama kocası bilmiyor diye kimseye bişiy demiyodu fln. sonra ada locke'ın bacakları gibi bunlarında ilişkisini iyileştirdi. hatta son sezonlarda hamile olduğunu öğrenen sun gidip jin'e "ya ben seni aldattım ama bebek senden" deyince, jin "ha ok bebek bendense sorun yok kips" fln dedi.. bi genişledi ferahladı.. ama sorunlarını çözünce aşklarına da şahit olduk, çok sevdik bu çekik çiftimizi.
desmond: sevdiği kıza layık olmadığını düşünüp kendini askeri orduya ordan dünya yarışına atıp adaya düşen bahtsız bedevi. elektromanyetiğe direnci olduğu için adayı kurtaracak kişiler top10'unda ilk sıralardaydı. akılda kalan repliği tabii ki "see you in another life brother"
claire: michael gibi oğlu sürekli kaçırılan, kaybolan bir ebeveyn. michael'ın "dey tuk mak san"ına ek olarak bunun da "dey sıtoll maay beybii"si vardı her bölüm 34 kere duyduğumuz. charlie öldükten, adanın ruhani liderleriyle takıldıktan sonra kafayı kırdı biraz.
charlie: ingiliz driveshaft grubunun gitaristi ve söz yazarı iken grup yavaş yavaş popülerliğini kaybedince eroin bağlımlısı olup, hemen akabinde adaya düşüp temizlenmiş bir eleman. claire'e aşık olup, hayatını düzene soktu eroini, rock müziği bırakıp, claire'e kocalık, aaron'a babalık yaptı. sonra onları kurtarmak için ölüme göz yumup elinin içine "not penny's boat" yazarak desmond'a son mesajını verip ada halkını korudu. ciğerimizi yakti gitti.
juliet: others'ın dişi sarışın elemanı. önceleri herkesi gıcık etse de sonra baktık masummuş (tüm ada halkı gibin). sawyer'ın "blondie"si oldu. sempatimizi kazandı tam "yaa tatlıymış bu be" dedik, ayağına zincir takıldı manyetiğe takılıp gitti kızceğiz.
--spoiler--