1.
Biraz önce haberleri izlerken öğrendiğim film. Deniz Gamze Ergüven'in yönetmenliğini üstlendiği film Fransa'dan 2016 en iyi yabancı film oscar adayları arasında imiş. Annesi babası öldükten sonra amcalarıyla yaşamak zorunda kalan 5 kız kardeşin hikayesi konu alınmış. Film İnebolu'da geçiyor.
henüz izlemediğim için kişisel yorum ekleyemedim :)
Bunun dışında lüks bir spor araba markası :)
ukte sahibi (yazar: @tatar)
2.
(yazar: enkurusuislakmendillerin)'in yorumuna katılıyorum. bu yıl çok fazla bağımsız film vizyona girdi ve hepsi gerçekten çok iyiydi. mustang'ın konusunu beğendim ancak sinematik açıdan bu seneki diğer filmlere göre çok geride. kurgusal olarak da biçim olarak da kopuk. teknik özellerine değinmeyeceğim belki bütçe yetersizdir diye düşünüyorum.
Sanırım filmde bel bağladıkları tek şey konu. oyuncuların benzerlikleri, özellikle saçlarının uzun oluşlarındaki ayrıntı hoşuma gitti ama oyunculuklar orta düzeyde.
fransa, almanya ve türkiye ortak yapımı ve bu kadar konuşulmuş bir filmden daha fazlasını bekledim sanırım. ancak yarışacağı adaylara bakıyorum; El abrazo de la serpiente, saul fia, krigen'nin yanında baya sönük kalıyor. ancak oscar'ı alması yinede sürpriz de olmaz.
türkiye'nin oscar adayı sivas filmi olduğu için yönetmen deniz gamze ergüven bu filmi fransa'dan aday olarak oscara katıldı. yönetmeninde dediği gibi kazanması durumunda gururlanacak olan ülke fransa.
bu arada film, amerika'da 1999 yapımı "Masumiyetin İntiharı" filmine benzerliği konusunda ciddi şekilde eleştiriliyor. ancak filmi izlemediğimden eleştiride ne derece haklı olduklarını bilemiyorum.
16 ocak 2016 20:49
16 ocak 2016 20:50
3.
bu ülkedeki herkese defalarca izletilesi türden bir film, ezberleyinceye dek. iğrenç ortadoğu kültürünün kız çocuklarını nasıl bir mengenede tuttuğunu yüzümüze çarpıyor deniz gamze ergüven. izlediğim en iyi filmlerden, oscar'a adaymış değilmiş, kazanmış kazanmamış umrumda değil. ergüven'in yeni filmlerini dört gözle bekliyor olacağım.
4.
bir film.
facebookta gördüm, alıntılıyorum:
"Türk bir yönetmenin çektiği, Türk oyuncuların yer aldığı, Türkiye'de geçen ve baştan sona Türkçe konuşulan "Mustang" adlı Türk filmi Fransa adına "Yabancı Dilde En İyi Film" Oscar'ına aday oldu. Peki bir Türk filmi nasıl Fransa adına aday oldu?
Anlatayım: Küçük yaşlardaki 5 kızın bir Karadeniz kasabasında geçen yaşam mücadelesini anlatan Mustang'in yönetmeni Deniz Gamze Ergüven filmin Oscar'a gönderilmesi için önce Türkiye'deki seçici kurula başvuruyor ama seçici kurul filmi reddedip yerine Sivas filmini gönderiyor. Ergüven, Mustang'in aday adayı olarak yollanmayacağını öğrenip filminin sahipsiz kaldığını düşünerek ortak yapımcılardan Fransa'nın adına yarışması için başvuru yapıyor ve seçiliyor. Film önce 80'den fazla ülke filminin arasından sıyrılıp ilk 9'a kalıyor.
Bu aşamada Türkiye'nin adayı Sivas eleniyor. Geçen gün açıklanan adaylar sonucunda da ilk beşe kalarak Fransa'nın adına Oscar adayı oluyor. Adaylıklar ülke adına yapıldığı için ödülü kazansa bile ödül yönetmen ve yapımcılara değil, ülkeye teslim ediliyor. Bu yüzden hala Türk sinemasında ne Oscar adayı olabilmiş bir filmimiz ne de Oscar alabilecek bir yönetmenimiz var. Elde var yine kocaman bir sıfır. Bizim olanı elimizin tersiyle itip başka ülkelere kaptırmak artık alışkanlık haline geldi."
5.
merakla beklediğim bir filmdi. ama benim için hayal kırıklığı oldu hatta pek bir şey yazasım da gelmiyor. evet filmde ki olaylar Türkiye'nin bazı kesinlerinde gerçekten olan olaylar ama yansıtılması çok yüzeydir çok abes kaçıyor söylemler, oyuncuların hareketleri. çok kopuk ve yüzeysel bir film.
mesela yeşim ustaoğlu'nun araf filmi çok hoşuma gitmişti. düşük gelirli bir kesimin köy hayatını anlatıyordu ve bence gerçekten iyi yansıtılmıştı. hatta yönetmen çekildiği yere gidip öncesinde uzun bir süre insan davranışlarını gözlemlediğini söylemişti.
6.
Film kadın haklarıyla ilgili. Dolayısıyla bence yönetmenin hiçbir yerinde olmamış kültürü yansıtıyor muyum yansıtamıyor muyum falan filan.
Senaryo kusursuz değildi ama güzeldi. Bizim alaturka bir anlayışımız vardır. Bir film ya dramdır ya komedidir. Ama avrupalı da biraz kara mizah vardır. Bu filmin senaryosu da öyle. Kızların yaşadıkları hayat rezalet ama siz izlerken içiniz bunalmıyor kırmızıgül filmlerindeki gibi.
Türk yapımı olup izlemeyi başarabildiğim nadir yapımlardan oldu. Abi işte bu filmin amacı bir hikaye anlatmak. Kimseye bir şey öğretmek falan ya da belgesel çekmek falan değil. Dolayısıyla ciddi ciddi akıcı.
Türkiye adaylığının alınmaması da şaşırtmadı ne anlar bizimkiler sanattan geçen heykele de ucube demişlerdi meh, hele bir de diren gezi falan valla çarpılırsın alma ağzına.
Son olarak kızlar on senedir yaşasalar bile ki küçük kardeş on yaşında var yok bence o kadar uzun boylu değil, o olay bir kırılma anıydı. Zaten filmler kırılma anlarında başlar.
7.
film eleştirilerinin,değerlendirmelerinin yer aldığı bir sitede . erkek olduğunu tahmin edersiniz zaten bir eleştiri var. neymiş efendim karalıyormuş türkiyeyi böyle filmler
bizim ülkemizde çocuk gelin yok. zorla evlendirilen kızlar yok.el ele tutuştu diye namus cinayetine kurban gidenler yok. tacize tecavüze uğrayanlar yok. aileler kızlarına deli gibi saygı duyuyorlar(!)
kuzum siz hangi ülkede yaşıyorsunuz? kadın gayet güzel yansıtmış bence. hiç işin kültür yanıyla ilgilenmedim açığı vardır muhakkak ama bu tarz toplum olaylarını bence yerinde yansıttığı için eleştiriliyor. zaten fransa'dan aday yapmışlar türkler kabul etmemiş. etmeyin be etmeyin. herkes biliyor ülkemizin gerçeklerini kimi susturup kendinizi aklayacaksınız? çok sinirlendim süslüler.
filme gelirsek beğendim. dozunu iyi ayarlamışlar duyguların. kızların baskı gördükçe cinselliğe ilgilerinin daha da arttığını da güzel göstermişler. araba içinde sevişme sahnesi abartı bulundu ama hangi filmde abartısız bir sahne yok ki ?
kızların oyunculukları beklediğimden daha iyiydi.
kızı olan anneler babalar bence mutlaka izlemeli özellikle.
8.
kötü bir film.
bana kalırsa en büyük sıkıntısı aşırı oryantalist bakış açısı. edward said bu filmi izleseydi "he bunu diyorum işte bu bu" diye sevinirdi. zaten ergüven fransa'da büyümüş ve eğitim almış bir yönetmen. keşke filmi çekmeden önce inebolu'ya bir hafta falan uğrasaymış. bu noktada filmin bakış açısındaki samimiyetsizliği ve şarkiyatçı havayı anlamlandırabiliyorum zira her ne kadar türkiye'yi takip etmeye çalışmış olsa da (ki çalıştığını umuyorum) burada yaşamayan birinin anlamlandıramayacağı saçmalıkları içselleştirebileceği bir ortamda bulunmamış. e doğal olarak perspektifi farklı şekilde gelişmiş. ek olarak senaryoyunun diğer yazarı fransız. bu sebeple de inebolu'nun ve türkiye'nin toplumsal baskısı ile muhafazakarlığı katolik bir karakter çerçevesinde resmedilmiş. film de türkiye'ye uzak kalmış.
filmin bir diğer sıkıntısı -ki büyük bir sıkıntı bu bence- "türk sinemasının feminist bebeği" olarak ortaya çıkarılmış ve praise edilmiş olması. feminist literatüre ilgi duyanlar bilir, sanat alanında kadının resmedilişi iki arketip üzerinden olur zira kadın, erkeğin gördüğü veya görmek istediği şekilde resmedilir ve bu sebeple bu iki arketip "melek" ve "canavar"dır. eserlerde kadının derinliği yoktur ve hiçbir zaman olmamıştır zira erkeğin elinden çıkan bütün eserler kadını metalaştırır. bu algı feminist mücadele sayesinde deformasyona uğratılıyor olsa bile hala eserlerde bu kodlara rastlanıyor. yine mustang'de kız kardeşlerin hepsinin mankenden hallice olması, küçük kardeş dışında hepsinin karakterlerinin karbon kağıdıyla çizilmiş olması da buna örnek olarak gösterilebilir. kadının yine derinliği yok. bu takdirde "kadın problemlerine feminist bir bakış açısıyla yaklaşmış olan" mustang, yine erkek egemen kodları yıkamıyor ve yüzeysel bir feminist algıdan başka bir şey seyirciye sunmayarak feminist mücadeleye hiçbir seviyede katkı sağlamıyor.
ergüven duyduğu bütün tü-kaka kavramları filmine koymayı amaç edinmiş sanki. ensest, intihar, toplumsal baskı, çocuk evliliği, tecavüz gibi kadın deyince akla gelen her şeyi sıkıştırıp bu algıların gerçekliğini öldürmüş. bunların önüne geçmek için de eğitimi sunmuş. (gizlinot: en sonunda öğretmene gitmeleri vs) zaten tarihimiz yalanlar üzerine kurulu, bir de eğitimi çözüm olarak göstermek çok ilkokul üçüncü sınıf münazarası kıvamında değil mi?
sonuç olarak kadının toplumdaki yerini gözler önüne sermeyi hedefleyen kapsamlı bir film ortaya koymak kızın dolabının içine direngezi yerleştirmek kadar kolay değilmiş buradan bunu anlıyoruz.
9.
bayağı bayağı kaliteli, mis gibi gömlekler satan bir giyim markası. genelde avm içinde birçok markayı birlikte satan mağazaların bir reyonu olarak karşımıza çıkıyor. tesadüf eseri morhipo'da tanışmıştım. 20'ye yakın gömleğim içinde en rahat, en tarz ve en kaliteli olanlar mustang'dan aldığım iki gömlektir, açık ve net. öyle onlarca model üreten bir marka değil. az ama öz çalışıyor. boyner tarzı yerlerde bulabilirsiniz. internet üzerinden aldığım gömleklerin kumaşlarının dokusu, kalitesi beni şaşırtmıştı.
26 temmuz 2018 02:51
26 temmuz 2018 09:12