1. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 'Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi' olarak tanımlanan, çeşitli hastalıklara yakalanma riskini arttıran, yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, kronik bir hastalıktır.
Obezite oranının hızla arttığı ülkemizde ise bu artışın, beslenme ve yaşam tarzımızdaki değişiklerin yanında kültürümüzle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Uzunca bir süre gözlem yaptım, ne var ne yok biriktirdim, şimdi içimi dökeceğim süslüler, hazır olun.(gizlinot: (:)
Ülkemizdeki kadınlarda, özellikle yeni gelinlerde inanılmaz bir ayıplanma korkusu var. Kocan evlenince zayıfladı mı? Ayıplandın: "Gelin kocasına bakamıyor herhalde...". Evine misafir geldi de kekler, poğaçalar, börekler, kısırlar şeklinde ikramı abartmak yerine sağlıklı ve küçük bir menü mü hazırladın? Ayıplandın: "Öyle misafir mi ağırlanır, vallahi aç kalktım...". Çocuğun oldu da, sağlıklı beslediğin için tombul değil mi? Ayıplandın: "Gelin bebeğe bakamıyor herhalde, baksana sıska kalmış. Bebek dediğin az tombul olur...". Türk kadını da ne yapıyor; yeni evliyken yemekler, hamur işleri, sağlıksız atıştırmalıklar falan derken hem kocasını hem kendisini şişiriyor. Hazırladığı kahvaltı ve yemek masalarını sosyal medyada "Kocişime hazırladığım pazar kahvaltısı" "Home, sweet home" tarzı etiketlerle paylaşıp, toplum tarafından kabul ve takdir görme içgüdüsünü bastırıyor. Yeni evli çiftlerin yaptıkları tek spor da seks olunca yeni evli ve şişmiş çiftler görüyoruz. Aynı Türk kadını, evine misafir geldiğinde misafirin önüne 10 çeşit sağlıksız yiyecek çıkardığında ayıplanmayacağını biliyor (gizlinot: İtalya'da birlikte kaldığım host family'min misafir ağırlama sistemine hayran kalmıştım.) (gizlinot: Tek çeşit sağlıklı bir yemek ve güzel bir şişe şarapla misafir ağırlıyor, tv karşısına falan geçmeden geceyi masada muhabbet ederek bitiriyorlardı.) (gizlinot: Yaşadığım bölgeden midir nedir, kaldığım 8 ay boyunca tek bir obezle tanışmadım). Türk kadını bebeğine muhallebi, unlu-pirinçli çorba türevleri basıp bebeğini şişirdiğinde eleştirilmeyeceğini biliyor. Çoğu zaman baş kaldırıp direnmek yerine teslim oluyor. Her şey bir tarafa; "Karın doyurmak günde iki-üç kere baş etmemiz gereken bir zorunlulukken, meslek olarak görüldüğünde erkekler şahane işler çıkartırken, dünyanın en ünlü aşçıları, baklava ustaları falan erkekken, bu iş ayak işi, amele işi (gizlinot: ev işlerinin tamamından bahsediyoruz) olarak görüldüğünde neden kadının tekeline kalıyor?" diye soramıyor kimseye. Şu ayıplama kavramı Türklere özgü bir şey sanırım, yabancı dillerde tam bir karşılığı yok. Ayıplamasak pek güzel olacak!
Tatlılarımız yüksek kalorili ve artık kimse o tatlıları yedikten sonra tarlaya çapaya gitmiyor. Hiç durmadan çay içiyoruz, şekerden de uzak duramıyoruz. Çayın yanında bisküvi-çikolata atıştırma, akşam yemeğinden sonra sağlıklı olduğunu düşündüğümüz meyveleri sepet sepet yeme gibi alışkanlıklarımız var.
Çok hareketsiz bir toplumuz. Yeteri kadar yeşil alanımız, parkımız yok. Olsa da taciz-tecavüz korkusundan tek başımıza çıkamıyoruz. (gizlinot: İtalya'da tek başıma bisiklet sürdüğüm ormanları düşündüm de, Türkiye'de olsam kesin başıma bir iş gelirdi.) Evcil hayvan beslemek de yaygın değil, köpeği gezdirme zorunluluğu yok, o bahaneyle bari yürüseydik... Belli başlı birkaç semt dışında çıkıp öyle sokakta koşamazsın, "Kim bu deli?" derler. Bisikletle seyahat edemezsin, bisiklet yolun yok, araba falan çarpar, ölürsün. Ancak kendini fitness salonuna tıkar; az oksijenli, bol insanlı, yapay odalarda kendince bir şeyler yapmaya çalışırsın.
Hareketsizlik sadece imkan eksikliğinden değil tabii ki. Sporu yaşamın bir parçası olarak görmek yerine ekstra, hatta gereksiz görüyoruz. İki adım yolu yürümeyip onun için araba çalıştırmayı marifet sayıyoruz. birkaç kat çıkmak için bile asansöre doluşuyoruz. Ne zaman yolda birine "Şuraya yürüyerek kaç dakikada giderim?" diye sorsam istisnasız, bakın istisnasız diyorum "Şuradan geçen dolmuşa bin, bir durak zaten." benzeri cevaplar alıyorum. Yahu sana ne, yürüyeceğim. 15 dakikalık yol zaten, bir saat sürse de yürümek istiyorum belki, niye müdahale ediyorsun?
Dedem bana ne zaman (gbkz: 30 day shred) yaparken denk gelse acıyan gözlerle bakıp "Gızıııım! iyisin, boşver, gücünü gurutma!(gizlinot: Gücünü kurutmak; bizim oralarda kuvvetini kesmek, gereksiz yere yorup acıktırmak anlamında kullanılır (:)" diyor.
Diyeceğim o ki; azıcık baş kaldırmadan, aykırı olmadan, alışkanlıkları kırmadan daha nice obez nesiller yetişir bu ülkede... Kararlılığımızı korumak, toplumun alışkanlıklarına teslim olmamak lazım.