4.
benim için hassas bir konu. hayvanlarla ilgili başlıklara görür görmez yazmamaya çalışıyorum, anlatacak çok şeyim, karşı görüşlere ise pek tahammülüm yok.
petshoplarda hayvan satışına %100 karşıyım. hayvanların o havasız, küçücük kafeslerde; en ilgiye muhtaç oldukları zaman hastalıktan kırılarak müşteri beklemelerini normal karşılıyorsanız buyrun alın. ben kendim bile içeride nefes alamazken; oyuncak mağazası gezer gibi zevkle kafeslere bakınan insanları anlamıyorum. işkence gibi nasıl sürekli yavrulatılıyorlar, kaçak yollardan nasıl ülkeye sokuluyorlar, bu konulara girmek bile istemiyorum. sadece o çok tatlı bulduğunuz yavrular boy atmadan satılamayınca acaba ne oluyor, bir düşünün. sattıkları hayvan hasta çıkınca 'abi, getir değiştirelim' diyen andavallar var. mal gibi alınıp satılırsa mal kadar ancak değeri oluyor, nefes alıp verdiği unutuluyor.
ben hayvanlarını satın alanları hayvansever olmamakla değil, bilinçsiz olmakla suçluyorum. bu düzene ortak olmak, katkı sağlamak da hayvanlara yapılan bir kötülüktür. kimisi bunu anlayacak kafaya sahip değil. kimisi cins olsun diye zevzekliğinden yapıyor. kimisi de yavru köpek aşkından. yavruluk birkaç ay süren çok kısa bir süreç. ve ne yazık ki birçok köpek bu sürenin sonunda sokağa atılıyor. açın bir barınağın fotoğraflarına bakın. yüzlerce cins, güzeller güzeli hayvan yaşam savaşı veriyor. hepsi de bir anlık hevesle para sayılıp alınmış canlar. tabii; para adamın değil mi , aldığı malı canı isterse kullanır canı isterse atar! son verilere göre ülkemizde her yıl 10 bin köpek, sahipleri tarafından terkediliyormuş (gizlinot: gerçek veriler daha da yüksektir). 10 bin ne demek?! bu kadar mı sorumsuz, vicdansız, akılsız insanlarsınız? bakamayacağın köpeği almayacaksın. cebindeki para yeterli bir kriter değil. ayyy çok tatlı, ayy çocuğum çok istiyor (gizlinot: çocuk mu alacak sorumluluğu???), ayy prada çanta gibi kolumda gezdiririm diye düşünenler al-ma-sın. bana 'bakmak zor mu' diyenlere, 'düşündüğünüzden 10 kat zor ama sevgisi de o derece fazla' diyorum.
bu hayvanlar (gizlinot: köpekler üzerinden konuşuyorum) terkedildiklerinde inanılmaz üzülüyorlar, yemeden içmeden kesilip, bir nevi ölüm orucuyla hayatını kaybedenler var. benim oğlum da sokağa atılmış golden'lardan. araba çarpınca barınağa getiriliyor. barınakta da veteriner olmadığı ve dışarıdan bir veterinere götürecek araç bulunmadığı için bir gözünü kaybediyor. benim için dünyanın en güzel köpeği orası ayrı. ama çektiği acıyı her düşündüğümde gözlerim doluyor. üstelik o acı içindeki bekleyişinde bile yanına gelen herkese kuyruk salladığını anlattılar. barınaktan, sokaktan sahiplendiği köpeği terkedenler de var ama evsiz cins köpeklerin sayısına bakarsanız en büyük paydayı petshoplardan satın alınanların oluşturduğunu göreceksiniz.
hayvan sevgisi taşımak için illa vejetaryen/vegan olmak gerekmiyor. kürk derseniz gerçeğine de sahtesine(gizlinot: özenti yarattığı için) de sonuna kadar karşıyım. sadece sibirya gibi yerlerde doğal hayat yaşayan insanların giymesini normal buluyorum. onun dışında görgüsüzlük, vicdansızlık belgesi bence. ama et ve et ürünleri tüketiyorum. bu benim doğamda (gizlinot: doğal beslenme düzenimde) olan bir şey. ha şu var; eti daha çok para getirsin diye hayatı boyunca hareket ettirilmeyen sığırların bulunduğu çiftlikler, tavukların üst üste istiflendiği üretim çiftlikleri, kurban bayramındaki vahşet görüntüleri beni de tiksindiriyor.
barınaktan ya da sokaktan bir hayvana yuva açmak, hem bir can kurtarmış olmanın huzurunu hem de sizi kendinden bile çok sevecek bir dost kazanmanın mutluluğunu yaşatır. benim oğlum 35 kiloluk haliyle benim gözümde yavrudur, bebektir. o sokulmaları, sevdirmeleri bambaşka...sadece iyi bakabilmek, yaşadığı acıları hiç yaşatmamış olmak için yavruyken kavuşmayı isterdim. ama ben onu (gizlinot: 1,5-2 yaşındaydı aldığımda) sahiplenmeseydim muhtemelen şimdi yaşamıyordu. terkedilen köpeklerin sonraki sahiplerine daha da çok bağlanması gibi bir olay var ki nasıl sevgi dolu canlılar olduklarının en güzel göstergesi.