1. sevgili (gbkz: femme) bu ukteyi vererek doldurmam için bana önermiş.
hani neresinden baksak "içler acısı" der geçerdim, mamafih bunun üzerine düşündükçe oldukça dallanıp budaklanmaya müsait bir konu olduğunu da görüyorum. mümkün mertebe özet anlatacağım:
dünya ikiye ayrılıyor nazarımda, batı ve doğu, ama et tırnaktan ne kadar ayrılırsa, bu ikisi de birbirinden aslında o kadar ayrı olup, aynı anda da aynı şey değiller. türkiye ise doğu ve batı arasında bir köprü. bizim kültürümüz bir arabistan ya da hindistan gibi olmayıp; norveç, ingiltere, hatta çok daha uzak düşen abd'yle de alakasız. buna mukabil kategorik olarak doğuya dönük insanlarız biz gözümde daha ziyade. buradaki kültür de bu durumu yansıtmakta olup, aşk ilişkileri ya da aşk anlayışı hiçbir zaman kültürden münezzeh olamaz.
oysa çalışan, kazanan, (gbkz: sex and the city)'yi aratmayan bir yaşam tarzına sahip en modern kadını bile kendine esir düşürmeyi başaran bir illet var bizim başımızda, aslında bütün gezegenimizin başında ama en çok buralarda:
kadının, varlığını ve öz değerini, hayattaki başarı duygusunu, hatta ne yaparsa yapsın hayatta ne kadar başarılı olup olmadığını karşı cinse, yani bu durumda erkeğe endeksleyen bir anlayış... doğuya has patriyarkal bir kültür ve günlük yaşamı bu yönde şekillendiren saplantılarsa, bu duruma ancak tuz biber ekiyor. yoksa hiç şüphemiz olmasın ki bu ölümcül hatayı dünyanın her yerindeki hemcinslerimiz öyle veya böyle, ama değişen ölçülerde yapıyor.
bu hatanın ölçüsü ne kadar büyükse, kadın özgüven ve özsevgi duygusunu o kadar çok (dışa endeksleyerek) kaybediyor, ve üstelik saçma sapan bir biçimde diğer kadınlara da o ölçüde rakip ve düşman oluyor. bu da en nihayetinde (gbkz: güçler dengesi)ni kadın adına bozarken, erkeğin ve erkeğe göre "olması gerekenlerin" güç kazanmasına neden oluyor.
"adam gibi adam kalmadı şekerim", kaçınız bunu duydu ya da düşündü kendi kendine...
kadının kendi (içsel) gücünün farkında olmadığı bir sistemde, erkekler çünkü ancak (gbkz: 5 yaşında çocuk gibi ) hareket etmeye, (ve burada inanın sevimlilik halinden bahsetmiyorum), o algı seviyesinden öteye geçememeye mahkumdurlar.
bu durum sonucunda ise iğnenin ucu yine bize dokunuyor ve istediğimiz ilişkiyi ya da aşkı yaşayamıyoruz. yahut bir şeyleri elde etsek de tatmin olmuyoruz, bize mutluluk vermiyor. çünkü erkeğin kadına had safhada (gbkz: değer) vermesi gereken yerde, kadın mağduriyet yaşıyor. ve hatta yukarıda izah ettiğim nedenle, mağduriyet yaşadığının bile farkında olmuyor...
kendi hayatının iplerini eline alan ve iç dünyasının sükunetini artık bir erkeğin fırtınalara boğmasına müsaade etmeyen, kısacası bu lanetli kısırdöngüyü kıran hemcinslerimse, alışıldık/güvenli/ve rahat olan sisteme attıkları gol yüzünden, hem kadınların hem de erkeklerin, ama aşk mevzu bahis olduğunda en çok erkeklerin muhalefetiyle karşılaşıyor:
"sana evlenme teklif ettim! her şeyimi yoluna serdim kadın, nasıl benim dediğimi yapmazsın?!"
işte efendim, öfke nöbetleri eşliğinde yukarıdaki tutum, benim (gbkz: ortalama) türk erkeğiyle yaşadığım şeyin alt metnidir.
evlenme teklif etti --- zil takıp oynamalıyım. daha başka ne isterim?
her şeyini yoluma serdi --- benim değil onun kariyeri geçerli ve öncelikli olacağı, benden çok kazanmayacağı müddetçe.
her şeyin en doğrusunu o biliyor --- nasıl olur da benim farklı bir fikrim var ve her şeye "peki aşkım" demeyip kendi (gbkz: kişisel alanıma) sahip çıkıyorum.
ve en mühimi nasıl olur da, yukarıdaki her şeye rağmen ben onu sevebiliyorum... kesin sevmiyorumdur! çünkü onun kitabında sevgi bu değil... adam karşısında kendi iç gücüne sahip çıkabilen bir dişi görmeye alışık değil... mıknatısın demir tozunu çektiği gibi çekilirken, benim "hayır" sözcüğüyle şekillenen her bir kişisel alanımı ve özgün şahsiyetimi koruma çabam, onun tarafından (gbkz: erkekliğine bir tehdit) olarak algılanıyor. bu da güzel sonuçlar asla doğurmuyor.
patriyarki ve patriyarkal anlayıştan kastım benim de, tam olarak budur işte. biz yarattık onları ve bunu, fazla hoşgörülü davranarak ve (gbkz: kendimizden vazgeçerek). erkek için ekstra hiçbir şey yapılması gerekmezken ve halen gerekmiyorken, çünkü herkes kendi kişisel gelişiminden sorumlu, bizim yapmaktan (gbkz: vazgeçmemiz) gereken çok şey vardır bu sistemi değiştirmek için.
özü budur.
aşk demiştik. aşk canlarım, kadın erkek bütün insanların önce en iyi şekilde insan, ve bunun ardından da kendi cinsiyetlerinin en yüksek hasletlerini tezahür ettirmeye vakıf olmasıyla yaşanabilen bir şeydir ancak. gerisi yalan. oyalantı. basit ve geçici bir oyun. hani kalbinde en çok arzu ettiğin şey değil...