9.
Zamanını ayırıp sonuna kadar okursanız çok memnun olurum.
Lise dönemime kadar tüm dersleri beş olmuş, sosyal, sıkıntısız bir öğrenciydim. İlkokulda hep sınıf başkanı seçilen tipler var ya işte ben onlardandım. Derslerim iyiydi, spor yapıyordum, aktiftim dolayısıyla her öğretmenin sınıfında olmasını gtercih edeceği öğrencilerden biriydim. Bu girişin sebebi şu ki sıkıntılı bir öğrenci olmadığım için liseye kadar ağır dayaklar yemedim.
İlkokul öğretmenim müdür yardımcısının eşiydi. Ciddi anlamda dayak atan bir kadındı. özellikle ailevi durumu karışık olan, derslerinde çok başarısız olan çocukları saçlarından tutup etrafında çevirmek, kafasını tahtaya vurmak gibi çok çeşitli dayaklara maruz kalırlardı ve ben o hallerine hep ağlar tenefüste gidip yanlarına oturmaktan başka bi şey yapamazdım. Bir de öğretmenimin elinde her daim bir sopa olurdu ve bunu veliler hediye ederdi. Ben de tekme tokat yemesem de o sopayla ellerime defalarca vuruldu.
İlkokula dair hatırladığım olumlu şeylerim ne yazık ki yok. Aklımdan çıkmayan bir şey var ki o da beslenme saatinde bir portakal dilimini dişlerimin üstüne koyup gülümseyerek sanki o portakal dilimi benim dişlerimmiş gibi arkadaşlarımı güldürmem. Öğretmen bunu görüp beni öyle bir azarladı ki! Şu an benim sınıfımda böyle şeyler yapan çocuklarıma ödüllendirmeler yapıyorum materyalleri farklı kullandıkları ve grup önüne çıkma konusunda cesaret gösterdikleri için!
26 yaşındayım ve sunuculuk yapmaktan çekinmeyen, veli toplantıları, veli eğitimleri ciddi şekilde beğenilen ve talep gören bir öğretmen olmama rağmen insanlarla telefonda konuşmaktan korkan garip bir sosyal fobiye sahibim. Hala her grup önüne çıkışımda portakal dilimini dişlerinin üstüne koyup kendine portakal diş yaptığı için öğretmeninden azar yiyen çocuğa dönüşüyorum. 3 ya da 5 saniyeliğine tabii.. Sonrası vıcır vıcır bir efilefil. Ama içim doluyor o anlarda, keşke öğretmenim de gülseymiş o zaman diyorum.
Çocuklarım sınıfta şarkının ya da şiirin devamını hatırlayamadığı her anda, top oynarken düştüklerinde, yanında oturmayı çok istediği arkadaşı onu istemediğinde, yılsonu gösterilerimizde ayağı kayıp düştüklerinde, toplamayı yanlış yaptıklarında içimde kalan portakal dişli kız çocuğu yüreğime oturuveriyor! Belki öğretmenliğe aşık olmamın en önemli sebebi başka çocukların hikayelerini, başarısız anlarını içlerinde bir ukte olmaktan kurtarıp güzel bir anıya çevirebilme gücümün olması. Yaptığım büyük bir şey de yok... Örneğin şarkısını unutan çocuğum takılıverince kalkarım yanına "Çok güzel söyledin dayanamadım" derim şarkının devamını söylemeye başlarım. Çocuk zaten hatırlar ve eşlik eder dansımızı da el ele bitiririz. Ve ilk alkışlayan ben olurum, çünkü öğretmen alkışlarsa öğrenciler saygı duyar ve daha çok alkışlar.
Bu uzun girizgahtan sonra (Yılların dökümü oldu uzunluğu için kusura bakmayın, cidden ağlaya ağlaya yazdım.) şunu da belirtmek isterim ki sınıf düzen, kurallar ve disiplin olmadan yürütülebilecek bir ortam değildir. Haklarını savunmalarıyla hep gurur duyduğum öğrencilerim aynı zamanda sıraya hızlıca girmek, yerlere döktükleri kağıtları temizlemek, masa ve sandalyelerini, dosyalarını düzenlemek gibi görevlerinin olduğunu bilir. Ödevlerini yapmayan çocuklara asla alttan almam, sorumluluk ve hak sınıfın el ele iki kardeşidir ikisinden de asla taviz vermem. Bu kuralları sene başında pantolonları etekleri bellerinden düşerek sınıfa girdiklerinde öğrettiğim için sonrasında çocukları ya da kendimi hırpalamama gerek kalmıyor. Hak da sorumluluklar da belli, ödül ve cezalar da öyle hepsi sınıf için olmazsa olmazlar. Keyfimiz de huzurumuz da yerinde çok şükür :)
Şimdi bir de diğer tarafından bakalım. Ben küçük bir yaş grubuyla çalışıyorum. Fakat haliyle etrafımda ortaokul ve lise düzeyinde görev yapan çok insan var. Ailenin hepsi öğretmen zaten.
Bir ortaokul öğrencisi düşünün sınıfındaki kızları sistemli olarak taciz ediyor. Gözle ya da sözel tacizden bahsetmiyorum sadece, dokunarak sıkıştırarak! Başka bir çocuktan bahsedeyim sınıfta mastürbasyon yapıyor ve salgısını sıralara sürüyor kızlara bulaşsın diye.
Erkek öğrencilerin büyük olanlarının küçük sınıflara yaptıkları cinsel tacizler sadece 3. sayfalarda mi sanıyorsunuz?!
Peki bu öğrencilerin velileriyle görüşüldüğünde ne dediklerini duymak ister misiniz?
"Erkekliğini keşfediyor hoca sen hiç mastır çekmedin mi?"
"Sen benim oğluma ibne mi diyosun hoca oğlun kızlara sarkmış desen neyse"
Ve son yılların gözde veli cümlesi geliyor "çıcığımın psikolacisini bızdınız, sizi şikayet ediciim"
Ödev, ders zaten hak getire.
Büyük bir çoğunluğunun geleceğe dair tek planı kısa yoldan zengin olmak.
Öğretmen dövülmesi sıradan bir olay.
Devamsızlığını silmediği için öğrencinin yüzüne kezzap attığı öğretmeni de konuşalım mı? Bizim okulun hemen ilerisinde oldu olay.
Öğretmenlerin çoğunun arabası çiziktir kafası atan her çocuk her veli çizer çünkü klasiktir.
Lise öğretmeni olan babamın sallama diye tabir edilen uzun dönerci bıçağına benzeyen bıçakla göğsünden karnına kadar çizilmesine ne dersiniz? Öğrencinin bunu yapma sebebini söyleyeyim mi? Babamın değil devletin koyduğu kurallara göre öğrenci açık lise sınavına sakalla giremez. Babam da öğrenciyi karşıdaki berberde toplat sakalını diyor sınavdan bir gün önce, bir de açıklıyor "Oğlum sınava sakalla alırsam kurallara uymadığım için devlet bana sınav görevi vermiyor bir daha" diye. O çocuk da sallamayı babama saplamaya çalışarak karşılığını veriyor! Çünkü o "çocuk" sakalını keserse karizması gidecek vah vah!
Eğer ki bunların istisna olaylar olduğunu sanıyorsanız gelin sizi misafir edeyim okullar ne haldeler görün, samimiyim. Ayrıca kusura bakmasın kimse ama aileler düzelmedikçe, insanlara yapay kültürler enjekte edildikçe, devlet büyükleri kötü- iyi öğretmeni ayırıp kötüleri adaletle ayıkladıktan sonra iyi öğretmenlerine sahip çıkmadıkça, "Veliyi üzeni ben de üzerim" diye velileri ve çocukları içi boş yapay bir "özgüvenle" pompaladıkça öğretmenlerin pek şansı kalmıyor.
Samimi olarak düşünmenizi istiyorum, asla ama asla bir çocuğa vuramam, vurmam, şahit olursam da vurdurmam! Ama sınıf arkadaşı tarafından taciz edilen, arka sırasında mastürbasyon çekilen, erkekler tuvaletinde külotunu indirmeye zorlanan sizin çocuğunuz olsaydı o çocuğa napardınız? Alıp karşıma konuşurdum diyen varsa ellerinden saygıyla öperim.
Bu çocuklara okul idaresi ya da öğretmenin yasal olarak ceza verme yetkileri günümüz şartlarındaki gibi ksııtlansaydı, şımartılmış veliler ve yapay özgüven pompalanmış 40 tane yeni nesil ürünüyle aynı sınıfta kalan bir öğretmen olsaydınız ne yapardınız?
Bu çocukları dayakla okşamak lazım demiyorum, çünkü çare olmuyor.
Ama çok üzgünüm, okuldan uzaklaştıramadığınız, ceza verdiğinizde soruşturma geçirdiğiniz o çocukları düzeltmeyi bırakın, sınıftaki iyi çocukları onlardan korumak için ağır bir otorite gerekiyor! Hevesli, gelecek hayalleri kuran çocukların diğerleri arasında ezilip gittiğini gören öğretmenin bundan etkilenmemesi mümkün mü?
Haa, çözümü konuşacaksak öğretmene değil, çocuğa değil aileye bakmalıyız. Hatta aileye de değil, ülkedeki aile anlayışını, eğitim anlayışını sistemli bir şekilde irdelemeli, bakanlıkların politikalarını eleştirmeliyiz. Bunu yapabilecek olanlar da ekranlardan insanlara yapay özgüven pompalamakla meşgul, malesef.
Umarım kendimi anlatabilmişimdir. Çünkü amacım dayağı haklı çıkarmak değil, dayağın kaldırılması için öğretmeni sindirip veliyi şımartmanın çare olmayacağını ifade etmek istemem. Bu da ancak öğretmeni de okulu da adaletli şekilde denetleyen, ve görevini hakkıyla yapanları takdir edip koruyan sistemlerle mümkün.
Keşke hep 6 yaşında kalsak diyorum bazen, öylesine özgüvenli, samimi ve cesur olsak, ne dersiniz?