1. tayvan yapımı bir netflix drama filmi. uzakdoğu sinemasının diline ve estetiğine ilgi duymaya başladığım şu yıllarda izleyip çok beğendiğim, naçizane bir de incelemesini yazmak üzere olduğum ve izleyen varsa konuşmaktan keyif alacağım bir filmdir. spoilersız olarak, film, suçluluk, gurur, yas, depresyon, yüzleşme ve aile gibi pek çok ağır temayı işliyor.
-spoiler-
filmde en ilgimi çeken öykülerden biri son derece iyi kalpli ve naif biri olan büyük kardeşin öyküsüydü ve ana hikayedeki pek çok noktayı da birleştiriyordu.
baba, küçük oğlunun yaptığından öylesine utanç duyar ki herkese tek oğlu olduğunu söylemeye başlar. sonra ansızın herkesin bayılıp örnek gösterdiği "mutlu" çocuk intihar ediverir, babanın sahiden de tek bir çocuğu kalır.
ve kimse nedenini anlayamaz. çünkü intiharlar böyledir, geride kalanlar durmadan boşluğa soru sormaya mahkum kalırlar. ve depresyonda olmak da tam olarak böyle bir şeydir. depresyondaki insanlar diğerleriyle birlikteyken neşeli, mutlu, sorumluluk sahibi, geleceğini planlayan biri gibi görünebilir, depresyonun klasik belirtilerinden hiçbirini çevresindekilere göstermeyebilir. ama içinde neler olduğunu sadece kendisi bilir. bu yüzden çok tehlikelidir. belki de en güzel şey güneş derken de bunu demek istiyordu. aydınlıkta -yanında sevdikleri varken- her şey güzel, sıcak, eşit. ama karanlıkla, kendi düşüncelerinin yahut dünyanın kendisinin karanlığıyla baş edemiyordu. zira gecenin karanlığında da intihar ediyor. daha sonra yası atlatamayan babanın rüyasında büyük oğul ile karşılaşmasına şahit oluyoruz (ki o kısım beni bir miktar ağlattı, çok dokunaklı geldi) ve hemen üstüne bu karşılaşma hayatta kalan küçük oğulla da yaşanıyor.
ayrıca sima guang'ın hikayesinin kendi versiyonunu anlatırken de su tankının içinin boş ve karanlık olduğunu söylüyor. ve içeride hapsolan kişi de, taşı atarak kendisini "kurtaran" kişi de sima guang'ın kendisi oluyor. hikayenin orijinali telaş anlarında panik olmayıp çözüm getirmenin önemini vurgularken a-hao'nın versiyonunda çözüm pek de bariz değil, hatta belki de çözüm yok. ayrıca çocuklar, kayıp bir çocuk olduğunu fark etmiyorlar bile. bu da a-hoa'nın depresyonunu ne kadar izole yaşadığını gösteriyor. bu kadar sembolizm yetmezmiş gibi, baba da, film boyunca reddeder gibi göründüğü küçük oğlu a-ho için raddish'i öldürürken, hikayede sima guang'ın bir çocuğun hayatını kurtarmak için kullandığı gibi, bir kaya kullanıyor.
bir diğer mevzu da a-ho ile raddish'in ilişkisi. uzun bir süre eli kesenin raddish olduğuna, a-ho'nun korkutmak için gittiğine inanıyoruz ama ikilinin yüzleşmesinde, sadece korkutacağız, gibi bir düşüncenin olmadığı ve sorumluluğun a-ho'da da olduğu ortaya çıkıyor. öyle ki a-ho suçlulukla raddish'in isteklerini yapmaya devam ediyor. a-ho, a-hoe ve raddish arasında, yarı rehabilite olmuş bir profil çiziyor.
son olarak film, kolu kesilen çocukla a-ho'nun, anneyle babanın, a-ho ile babanın yüzleşmelerini de keskin şekilde veriyor.
-spoiler-
yazdıkça yazasım geliyor, gerçekten dokunaklı bir filmdi.