1. tdk sözlüğüne göre başarma işi, muvaffakiyet.
ülkemiz insanlarının en çok özlemi gözlemlenen şey. bunu ister toplumun en alt kesiminde, isterseniz en üst kesiminde gözlemlemek pek kolaydır. gerçekten ülkede başarı eksik mi konusunu tartışmadan önce, tdk sözlüğünde yapılan yarım yamalak tanımı biraz deşmek gerekir.
başarıyı birinci olmak diye tanımlarsak, hayatımızı değiştirmiş pek çok mucidi, bilim insanını başarısız saymış oluruz. birinci olmak olmasa bile, başarı ve başarısızlığı göstermek için bir norma ihtiyacımız var. bu normu en kolay gösterebileceğimiz şekli "hedef" olacaktır. yani başarı/başarısızlıktan söz etmek için öncelikle bir hedefe ihtiyacımız var.
örneğin mühendis için hedef, projedeki rolünü gerçeklemek, bilim insanı için çalışması konusunda ustalaşmak, kuaför için müşterilerinin güler yüzle dükkandan ayrılması olacaktır. eğer kişi bu hedeflerini gerçekleştirirse, başarılı sayılabilir.
bir örnek verelim, şahsen tanıdığım bir insandan aktarıyorum bu örneği: "robotik ile ilgili bir yarışmaya türkiye'den ilk defa katılım göstermek için bir öğrenci ekibi kurduk. ancak 2001 krizi, bütün ekipman pahalı. hedef çalışan bir uygulama yapıp, yarışabilmek. bütün takımların yedek robotları vardı, biz de bozulmasın diye dua ediyorduk." bu ekip yarışmaya katılmış. bir sonraki sene, hedef bir skor yapmak olarak konulmuş, yine sonuncu olmalarına rağmen iki skor elde edilmiş. ilerleyen yıllarda ülke olarak burada derece elde ettik.
yukarıdaki örneği ele almayı mühim görüyorum. ilk hedef neydi? yarışmaya katılacak bir robot imal edebilmek. başardılar mı? evet. yani tdk'ya göre başarma işi tamamlandı, bu kişiler başarılıdır.
peki medya bu başarıya yer verir mi? ülkemizde malesef hayır.
bu da bizi tekrar ülkemizde başarı eksik mi sorusuna getiriyor. eksik olduğunu düşünmüyorum ancak küresel medya düzeninin sadece bizi uyuşturmak için çalıştığını düşünüyorum. bu düşüncemi de destekleyecek delillerim var.
ufak bir örnek ile giriş yapalım, drexel üniversitesinde biyomedikal mühendisliği bölüm kurucusu kimdir? bu hanımefendinin dedesi kimdir? bu muhteşem hanımefendinin dedesi kaç ülkeye yerli uçak satmıştır? kaç km demiryolunu ülkeye hediye etmiştir? kaç kişi biliyor? bilemezsiniz zira ister geleneksel medyayı ele alın isterseniz alternatif medyayı, size bunu anlatmayacaklar.
bu örnek çok basit bir örnek, şuan ülkemizde çok az sayıda bile olsa, iyi akademisyenler var, dünya çapında önemli işler yapan kişiler. bunlardan bahseden olur mu? örneğin amerika ve avrupadan önce "Valles Marineris" deneyini hangi gurur duyduğumuz hocamız, hangi üniversitede gerçekleştirdi duyabildiniz mi?
sorularıma aldığım cevapların akabinde, kendimce buna neden olduğunu düşündüğüm konuya gelmek istiyorum. bütün dünyada, başarı tanımını değiştirmek için bir uğraş verildiğini düşünüyorum. örneğin herkes zuckerberg'i çok başarılı ilan ediyor. ne yaptı zuckerberg? insanların iletişim sağlayabileceği bir web sayfası açtı. ancak o kadar övülüyor ki bu adam, zannedersiniz charles babbage, yahut transistörü o buldu. buna "zuckerberg normu" diyorum. dünyanın gelişmesi için katkısının çok üstünde övülen, reklamı yapılan bir başarı tanımı.
hatta, internette, wozniak'a "başarısız", "cahil" dendiğini kaç defa gördüm. demek ki, "başarı" algısı inanılmaz bir biçimde kırılmış, çarpıklaştırılmış. (yabancı sitelerde de gördüm ancak malesef ülkemizde bu düşünce daha yaygın)
ülkemizdeki etkiyi çok basit bir şekilde anlatmak istiyorum. yine ülkemizin fevkalade başarılı bilim insanlarından sayın daron acemoğlu'nun "kapsayıcı devlet" adında bir lafzı vardır. yerel kültüre bağlı olmak üzere, başarıları sahiplenen, öven ve ödüllendiren devlet kapsayıcı devlettir. en azından kapsayıcı olmanın gereksinimlerinden biri budur. bu tip devletin tam tersi ise, dışlayıcı devlettir. dışlayıcı devletler ekonomik olarak çökerler.
bu algı neden değiştiriliyor peki? insanoğlu, bir şekilde, başarıya ulaşmaya çalışır. herkesin "hedef" algısı farklı olduğundan başarı da farklı oluyor. bu algıyı eğer dünyayı bu günkü haline getiren şeklinde koruyabilirse bir insan, daha bilinçli bir hayat yaşayabilir. ancak "zuckerberg normu" insanların önüne konduğunda, mesleği ile ilgili konulara bile tam hakim olmayan, yüzeysel, işinde sadece terfi peşinde, başarıyı maddi hedeflere eşleyen kişiler yaratabiliyorsunuz. bu kişileri de, dünyanın gerçekliğinden koparıp, adeta komada gibi, tepki veremeyen ve yok edilmeyi bekleyen "zombiler" halinde güdebiliyorsunuz.
belki daha sonra vaktim olduğunda, bilgi ve eğitim üzerine bir şeyler yazarım. zira geçen gün karşılaştığım, türevin ne işe yaradığını bilmeyen bir taze mühendis bu konudaki düşüncelerimi tekrar değerlendirmeme ve biraz araştırma yapmama sebep oldu.
çözüm bilim ve sanattadır. bilgisi olmayan insanlar, zombileşmeye mahkumdurlar. aydınlanma toplumdan değil, bireyden geçer.