1. genellikle 1700'lü, 1800'lü yıllarda geçen ''tarihi romans'' olarak çevirebileceğimiz bir roman türü.
tüm güzellikleri, köprelikleri ya da çirkeflikleri salınan leydiler ile genelde on kaplan gücündeki (anladınız ne manada olduğunu :) ), son derece zengin kimileri son derece burnu havada kimileri espiritüel ve hovarda olan dükler, markiler, kontlar, baronların aşklarını konu edinir. nedendir bilmem ama genelde kont ya da baron ünvanına sahip olurlar, benim tercihim dük ve markilerden yana olur genelde ;)
her ne kadar döneminin eleştirel romanlarını yazmış olsa da jane austen'in aşk ve gurur'u, ikna'sı (orjinal adı ile persuasion) ve charlotte bronte'un jane eyre'i günümüzde bir nevi historical romance eserleri olmuştur. (mr.darcy hayranlığımız bunun kanıtı) (ancak bu romanlarda erkek kahramanlar zengin olmalarına rağmen ünvan sahibi değiller.) öpüşme gibi şeyler bu romanlarda pek mevcut olmamak ile birlikte klasiklerdir.
beni historical romance ile tanıştıran ise barbara cartland oldu. kendi de yaşamında aristokrat sınıfı ile içli dışlı olan barbara cartland 1800'lü yıllara ait bir sürü romance yazmıştır, genel olarak romanları birbirinin benzeridir. benim favorilerim ise hala kütüphanemde duran the wicked marquis ile beyaz güvercin romanlarıdır. romanlarda genelde yalnızca öpüşme yer alır.
ardından judith mcnaught gelir. historical romance severlerin kalbinde ayrı bir yeri vardır, pek çok romanı türkçeye çevrilmiştir. tüm kitaplarını sevmek ile beraber, dönüp dönüp okuduğum romanı mutluluktur.
bu roman ile beraber artık öpüşmenin ötesine geçilerek gayet detaylı sevişmelere yer veriliyor ve artık sevişme kısımları historical romance'lerin ayrılmaz birer parçası oluyor. (bir süre sonra o kadar birbirinin aynı geliyor ki genelde bu kısımları atladığımı söylemeliyim)
günümüzde ise historical romance pek çok yazarı bulunan, çokça talep gören bir sektöre dönüştü. sektör diyorum çünkü birbirinin benzeri, konu olarak birbirine yakın pek çok roman ile karşılaşıyoruz. şahsen genelde ilk bir kaç sayfayı okuduktan sonra yazarın dili sürüklemiyorsa bırakıyor, genelde beğendiğim yazarların kitaplarından gidiyorum.
tavsiye edebileceklerim; bridgertons serisi ile julia quinn (çok başarılı bir seri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim, okurken çok güldüğümü de), mary balogh, outlander serisi ile diane gabaldon, lisa kleypas (özellikle the wallflowers serisi) ve phlippa gregory.
yoğun bir iş gününün ardından beyninizi yoracak hiçbir şey yapmak istemiyorsanız ama kitap da okumak istiyorsanız ya da okuma hızınız düşmesin diyorsanız bu tarz kitaplar çok işe yarıyor. bu şekilde okumaya başladım ve devamı geldi diyeyim :)
fleurdelys