1. Sevgili (yazar: clair de lune) japon mutfağı uktesini bana yönlendirmiş. İnanılmaz karmaşık duygular içine girdim, önce bir acı acı gülümsedim, japonya’da açlıktan süründüğüm günlerim aklıma geldi sonra hiç mi iyi günüm olmadı dedim ve iyisiyle kötüsüyle japon mutfağına olan laflarımı birbir hazırladım.
Öncelikle iyi haberi vereyim. Bazı uzakdoğu mutfaklarında yediğiniz yemeğin içinde ne var asla emin olamazsınız ya işte japonlar öyle değil. Antin kuntin mahlukatı yemiyorlar. Temel besin maddeleri bizdeki osmancık pirinci gibi olmasa da pirinç. Bunun yanısıra balık ve diğer deniz ürünleri, tavuk, dana veya domuz eti yiyorlar. Biftek yemek için gittiğimiz bir restoran haricinde hiç çatal/bıçak/kaşık görmedim. İstesek belki verirlerdi ama çubuklarla idare edebildik. Tabii birşeyi kesmek gerektiğinde zor oluyor. Ayrıca sulu birşey yiyorsanız taneleri çubukla toplayıp kaseyi kafaya dikebiliyorsunuz, ayıp değil. Porsiyonlar oldukça küçük, fiyatlar ise oldukça yüksek ve resimli menü yoksa herşey japonca yazdığından sipariş vermek eziyet haline gelebiliyor.
Genel bilgiler sonrası Japonya denince ilk akla gelen suşi ile başlarsam size şurda “ah şekerim suşiyi yerinde yemek lazım hele o saşimiler yok mu mik-kem-mel” falan diyerek havamı atmasını da bilirdim ama ne yalan söyleyeyim ben türkiye’de hiç suşi yememiştim ve japonya’da yediğimden de nefret ettim. Büyük bir hevesle ilk akşam hemen suşiciye gidelim diye tutturdum ve kapısından girer girmez gelen çiğ balık kokusundan midem döndü. Sonrasında da o etrafına sarılan siyah yosunun, lapa gibi ve bir tuhaf kokan pirincin ve o çiğ balıkların tadından da kokusundan da sıtkım sıyrıldı. Bir kez daha tokyo’daki meşhur balık pazarında o gün taze gelen balıklarla yapılan ve küçük olmasından dolayı kapısında epey kuyruk beklenerek girilen dükkanlarda satılan suşilerden deneyeyim dedim. Orada “toro suşi” adı verilen ve ton balığının karın kısmından yapılan suşiyi yenilebilir buldum ama asıl haşlanmış yılan balığı yedim ki pişmiş bir balık görünce babamın oğlunu görmüş gibi olduğumdan mıdır bilmem tadı inanılmaz güzel geldi.
Onun dışında ramen ve soba isimli japon erişte çeşitleri mevcut. Her ikisini de oldukça beğendiğimi söyleyebilirim ama favorim hala noodle. Bir diğer lezzet de kızarmış istiridyeler ve karidesler. Yanlarında soslarıyla falan çıtır çıtır bira eşliğinde iyi gidiyorlar.
Japon mutfağının yıldızı ise benim için tempura oldu. Tempura özel olarak hazırlanan bir hamura sebze ve deniz ürünlerini bulayıp kızartarak yapılıyor. Hamuru yaparken un, su,yumurta gibi malzemeler kullanılıyor ama özelliği bunların hepsinin buz gibi soğuk olması, soğuk hamura sebze veya deniz ürünlerini bulayıp kızgın yağda kızartıldığında çok hafif ve lezzetli oluyorlar.
Japonların geleneksel sosu wasabi. Wasabiyi yanında soya ile sunuyolar çünkü çok çok çok acı bir sos. Soyanın içine çubuğun ucu ile azıcık alıp karşıtırarak normal bir acılık elde edip yemenizi tavsiye ederim. Aksi takdirde cidden yanarsınız ki ben acıya acı demem, arnavut biberini falan tatlı niyetine yerim :)
İçecek olarak ise cola ile falan araları yok. Fast food tarzı yerlerde buzlu çay çeşitleri var ama içlerinde hiç şeker yok, tatlandırıcı da yok. Tatsız tutsuz şeyler. Onun dışında bol bol yeşil çay içiyorlar. Alkollü içecekleri ise pirinçten yapılan soğuk veya sıcak servis edilebilen sake. Oldukça şekerli bir içki, küçük shot bardağı tarzı bardaklarda sunuluyor. Sıcağını daha çok sevdim biraz sıcak şaraba benziyordu.
Son olarak tatlı almaz mıyız? Alacaksak da japonların çok tatlı yiyemediklerini unutmayalım. En dişe dokunur tatlıları kestane ve çikolatadan oluşan kremalı pastalarıydı bana göre. Kestaneyi tatlılarda sıkça kullanıyorlar. Pirinç, yosun gibi saçmasapan şeylerle yaptıkları görüntüde güzel tad olarak vasat şekerlemeleri de mevcut ayrıca.
“Japon mutfağı bu kadar değil daha neler neler var” veya “suşi süper birşey bir kere” diyenleriniz olacaktır. Gurme olmadığımdan sevdiğim ve sevmediğim yiyecekler üzerinden son derece taraflı yorumlar yaptım. Afiyet olsun!