1. kadın erkek ayırt etmeksizin, insanı karizmatik gösteren başlıca şey özgüvenden gelen sükunettir bence. bas bas "ben!" diye bağıran, kendini gösterme gayretinde bir özgüven değil bahsettiğim. büyük bir ego değil. kibir hiç ama hiç değil.
kendini iyi ve kötü yanlarıyla bilen, zayıflıklarının üstüne gitmekten korkmayan insanın, yani kendiyle derdini çözmüş olan insanın, "hayatın karşıma çıkaracaklarına hazırım, baş edebilecek gücüm var" duruşudur. güçtür, kontroldür. kontrolü kaybedecekse bu onun kendi tercihi olacaktır, ya da sonunda toparlamasını bilecektir.
başka insanların dediklerinden veya demediklerinden, yaptıklarından veya yapmadıklarından ötürü kendi huzurunun, kendi hayatının etkilenmesine elinden geldiğince izin vermeyecek olan insanın etrafına yaydığı bir havadır, auradır, adına ne derseniz işte. bunlardan etkilenmemenin elinde olmadığı durumda da oturup "aaaaa neden ben, haksızlık bu!" diye avazı çıktığı kadar ağlamak yerine yine de baş edecek, savaşacaktır ve bunu bilir.
bu bilgi etrafa ilan edilmez, bu bilgi dile getirilmez, bu bilgi düşünülmez bile. bilinçaltında süzülür bu bilgi gizlice ama kişi içten içe farkındadır. özgüveni bundandır, sükunetini koruyan da budur. dışarıya karizma olarak yansır.
sükunet bu kişiyi pozitif de yapar hem; kişi kolayca gülümser, çünkü karşılaşılan çoğu şey dünyanın sonu değildir, geçecektir, o yüzden hayatımızı somurtarak daha fazla zorlaştırmanın manası yoktur. çocuksu ve çiğ bir heyecanın getirdiği pozitiflik değil, olgun ve yorgun bir kabullenişten ileri gelen pozitiflik de değil kastettiğim. bahsime konu olan bu pozitif tip olayları çok yönlü algılar, kişileri anlar. illa ki her şeye tarafsız yaklaşacak ve adaletin terasizi olacak demek değildir bu; ama tarafı belliyse ölçmüş biçmiş ona göre kararını vermiştir ve bunu aceleye getirmez, histerik değil analitiktir. tarafların gerekçelerini, akıl yürütme biçimlerini anlar. anlayınca kafasında kaos değil dinginlik olur, bu da dışa yansır, çevresini etkisi altına alır.
yeri gelmişken; zeka, bilgi, adalet, bağımsızlık, görgü ve merhamet de karizmatiktir, hele ki bir arada bulunuyorlarsa. zaten üstte bahsettiğim sükuneti bunların birlikteliği sağlar biraz da.
zeka hepsinin temelindedir. zeki olmayan insanda bilgi pek yer edinemez kendine, zeka tabanına oturmayan dürüstlük ve cesaret de kısa ömürlüdür. adalet zaten imkansızdır, siz hiç zekasına güvenmediğiniz birinin adaletine güvenir misiniz? anlamaz ki olayı, bir de tartsın! bağımsızlığı söylemeye bile gerek yok, zekası yetmeyenler başkaları tarafından güdülürler, başkalarının onları gütme niyeti yokken bile güdülürler çünkü "ben" algıları başkalarının takdirine, beğenisine bağımlıdır. ve merhamet de zekadan gelir; illa ki akademik zekadan değil elbet ama anlayıştan, empatiden doğar ve bunlar zekasız olamaz.
zeka varken bilgi özgürdür, dürüstlük sarsılmaz çünkü hakikat bir tanedir ve aklı olan onu görecektir, cesaret ise bir anlık gaza gelmeyle karıştırılamayacak kadar gerçektir. zeki insanın görgüsü filanca görgü kuralı öyle buyurdu diye ezbere olmaz, algıları zekayla açılmış bir insanın kendi davranışının yaratacağı etkileri öngörerek kendi eline ve diline hükmetmesinden doğar bütün zarafetiyle. zeki insanı manipüle etmek zordur. her önüne gelenin lafıyla kuyuya inmez. varlığı, özdeğeri, huzuru ve mutluluğu başka birilerine endeksli değildir, kendi kendinin insanıdır o, bağımsızdır - ve nasıl karizmatiktir o bağımsızlık, nasıl çekicidir!
nedense merhamet zayıflık olarak, acımasızlık da karizmatik olarak resmedilir kimi yerlerde ama acımasızlık zavallılıktır aslında, acizliktir. kendinden olana, kendine benzeyene merhamet göstermek kolaydır, doğaldır zira. öte yandan kendinden olmayanı algılayamamak, onunla empati kuramamak dev bir aciziyettir. oysa kendi benliğinin, kendi yakın çevresinin, kendi milletinin ve sonunda kendi türünün dışındaki şeylere de merhamet gösterebilen insan, kendi kısıtlılığını çatlatmış, algının pek çok duvarını yıkıp geçmiştir; o hızla çevresini de etkisi altına alması kaçınılmazdır. üstelik bunu yapmak için emek harcaması bile gerekmez, acımasızın zorbalığının aksine!
ve tabii sevgi, en karizmatiğidir. insanın içinde en zor tutulan, dışarı en kolay yansıyan, sözsüz en rahat ifade edilebilen, çevreyi en kolay etkisi alan şeydir sevgi. karizma da bu değil midir zaten; insanın içinden taşan, çevresini etkisi altına alan şey? hiçbir şeyin karartmaya gücünün yetmediği, sevgisi tükenmeyen kocaman bir kalp karizmatik değildir de nedir?