1. maalesef en modern kafa yapısındaki ailelerde bile bilinçaltının derinliklerinden yankılanan bir davranış arketipidir bu.
kızı tıp okumuş kendisi akademisyen olan anne baba, çocuğuna tus baskısı yapar. evlenince, eşiyle beraber mecburi hizmete gitmesine daha 2 ay olmasına ve hâlâ aile evinde yaşıyor olmasına rağmen nedense(!) o baskı aniden kalkar. bir imza nelere kadir yarabbi.
düğün, mezuniyet, parti, kutlama, topluca gidilen tatil gibi etkinliklerde, çiftlerin özel statüsü olur hep. biz saplara ise böyle şeyler hep zıkkım edilir. bu konuda taze canım yandı, kendimi 2. sınıf vatandaş gibi hissediyorum. zaten düğünde "bekarlar masası" gibi saçmalıklar da var. o ne ya? neden 10 senelik arkadaşlarımdan +1'im olmadığı için ayrılıyorum ki?!
nişandan sonra anne babanın tavrının 180 derece döndüğüne kendi gözlerimle şahit oldum .
toplumca nedense bekar kadınlara "olsun, bulursun birini" demeyi kendimize hak görüyoruz. sanki birisi olmadan yarımmışız gibi.
yazarken bile içim şişti. evlenmeyi ve çocuğu hayatı boyunca istemeyen ben bile 26 yaşında bu kadar bunaldıysam, bunun 36sını düşünemiyorum. başkalarını hele hiç düşünemiyorum.
ekleme: bu sözlükteki çüketapımdan da bıktım. "sevgilimle playlist hazırlıyoruz", "sevgilinizin hobileri neler? ", "sevgiliyle gidilmelik mekanlar ???", "sevgilinin yanında giymelik şeyler???", "eşimin arkadaşları meselesi...???" gibi hayatsız ve bireyselliksiz sorulardan içim şişti. her gördüğümde gözlerimi devirmekten şaşı oldum. hayır, anlıyorum bazı şeyler sevgiliye/eşe özel olur da, bunu belirtmeden de insan sorabilir yine de. sevgiliyle gitmelik mekân nedir mesela? biz ne bilelim siz rockçı mısınız, hippie misiniz, belki romantizm sevmiyorsunuz veya seviyorsunuz ama klişe şeyleri istemiyorsunuz vs. vs. işte buralar hep "ben erkeksiz var olamam" diye çığlık çığlığa bağıran bir bilinçaltı. bunları her görüşümde aklıma firdevs "gelini önceden görmek uğursuzluktur" diyince, "biz öyle şeylere inanmıyoruz" diyen nihal geliyor.
aynen kaarşim. sevgiliyle izlenmelik film arayışına devam.