1.
Kadınlardan çok erkeklerde olandır. Yanlış anlaşılmasın kendi kilosuna değil tabi başka kadınların ve sevgililerinin/eşlerinin kiloları konusunda takıntılılar.
İlk sevgilim benim kilo almamı, çok zayıf olduğumu söylüyordu. 2. Sevgilim ise benim kilo vermem gerektiğini söylüyordu. İşin komik yanı, 2 ilişkimde de aynı kilodaydım.(gizlinot: 170 52 kilo)
Ayrıca Baskı yapmak ve kırıcı konuşmak söz konusu idi ikisinde de. ilk ilişkimde aptal gibi karşımdakinin istediği kiloya ulaşmaya çalıştım birde. Aptal gibi diyorum çünkü birkaç kilo fazlam olduğunu ya da eksiğim olduğunu düşündüğü için bana laf eden erkek nasıl beni sevebilir? Hiç düşünmemiştim. bunu başıma kakan bir erkeğin ķötü günümde yanımda olacağına asla inancım olmaz. Bu kadar önemsiz şeyleri bana dert ettiren insana güvenim de olmaz açıkçası. Hadi ilk tanışıldığında fizik önemli rol oynuyor da aylar, yıllar geçtikten sonra, bu samimiyetsiz tavırlar beni seven bir insana ait olamaz gibi geliyor. Ben karşımdaki insanı her şekilde sever, beğenirim. Koşullara bağlamam asla birlikteliğimizi. O yüzden bana kendimi kötü hissettirmesine de izin veremem kimsenin. Kendimi mutlu hissettiğim şekilde görünürüm gerisi umrumda değil. Üzgünüm birkaç kilomun eksikliğini ya da fazlalığını kafasına takacak erkek zaten bana mutluluk veremez.
2.
insanda zamanla algı bozukluğu yaratan takıntı. liseye başladığımdan beri sürekli "kilo verme isteği" halinde oldum. hayatımın hiçbir döneminde fazla kilolu olmadım, en fazla 55'i görmüşümdür fakat bu takıntı hiç bitmedi. dönem dönem umursamadım dönem dönem kendime acı çektirip hiçbir şey yemedim. bir ara ilaç kullandığım için 1 ayda 53 kilodan 46 kiloya düşmüştüm ama hiçbir farklılık görmüyordum kendimde. hatta daha kilolu olduğuma inanıyordum tartılmadığım için. çok kilo vermişsin diyenlere de inanmayıp tersliyordum. bunlar hep algı bozukluğu. ha bu durum son buldu mu derseniz hayır bulmadı. en son "48 kiloya düşeyim daha kilo vermem" diyordum ve bir tartıldım ki zaten 48 kiloymuşum. beni çok mutsuz ediyor ama durum bu. umarım vücudumu sevmeyi bir gün başarabilirim.
3.
Bir zamanlar hayatı ertelememe neden olan takıntıydı hiçbir şey yapmak istemezdim her şeyi 5 kilo verince giderim 10 kilo verince alırım gibi bahanelerle ertelerdim hayattan zevk almazdım dışarda ota marula 20 tl verip yediğimden bile zevk aldırmazdım kendime özgüvenimi yerle bir ederdi düşüncelerim konuşurken kendimi sürekli küçümserdim önümden geçen herkesi inceleyip ne zaman onlar gibi olabileceğim diye düşünüp kendimi kahrederdim en kötüsüde her şeyim laftaydı sadece kendimi üzdüğümle kalırdım sonra bütün bu eziyeti bir kaç kilo için neden çekiyorum dedim yavaş yavaş düşüncelerimden arınmaya başladım belki tamamen değil ama minimuma indirdim kilolarımdanda kurtuldum bir anda inanın hiçbir şey sizin bizim mutluluğumuzdan önemli değil kuruntuları bırakınca her şey çok daha güzel oluyor lütfen kendinize eziyet etmeyin
4.
Uzunca bir süre bende de olan takıntıydı. Anoreksik, bulimik ve binge eater olduğum birkaç yıllık dönemin sonlarına doğru "ulan ben biraz oturup bunun tarihini araştırayım" demiştim. Zırt pırt değişen güzellik kriterleri ve - ben dahil - zavallı insancıkların o standartlara uyma çabasının geçmişte ne kadar geriye gittiğini okudukça bana bir sıkıntı bastı, sonra da saldım gitti. Birkaç ay sonra da yeme psikolojim düzene girdi. O dönemden okuduklarımdan aklımda kalanlar:
Ortaçağ Avrupa'sında uzun bir süre kadının zayıfı, hatta çok zayıfı makbulmuş. Hatta böyle memesi falan hiç olmayacak, o derece. Kalçanın genişi doğurganlık simgesi olduğundan yine isteniyor tabii. O dönemde kadınlar zayıf görünebilmek için korse takıyorlar, hatta çocukluktan itibaren takanlar var. Tabii bu yüzden omurga deformasyonuna uğrayıp ölenler ya da sakat kalanlar oluyormuş. Bunlar tabii soylu tabakası. Yoksa elin köylüsü sabah akşam bir kendisinin bir de lordunun tarlasını ekip biçiyor, kilosunu güzelliğini ne ara taksın? Yediği de bir gıdım şey zaten...
Rönesans tablolarında kat kat yağlanmış vücutlar, doğurganlık simgesi selülitler hepimizin malumu. Ama asıl şişmanlık/balık etlilik trendi Hollanda'nın 16. yüzyılda bölgenin en başarılı ekonomisi olması ile değişiyor. Nasıl şu an dünya devi amerika sinema starları ve pop şarkıcıları ile çin'in ve türkiye'nin güzellik anlayışına reset attıysa, o dönemde de zenginleşen ve bundan ötürü yiyeceğe daha kolay erişimi olan tontiş hollandalı kadınların portreleri avrupa'da dolaşıma giriyor. Amsterdam'ın ve delft'in yuvarlak memeli, gıdılı dilberlerinin resimlerini gören avrupalı hanımlar bu sefer büyümesin diye çocukluktan tahta korse ile sıktıkları memelerini dolgunlaştırmaya, yağlanmaya çalışıyor. Bu trend de kalıcı olmuyor, hop 18. yüzyıla doğru yine bir "ip gibi olma" sevdası başlıyor. Hatta öyle ki o dönemde ingiltere'nin Osmanlı sefirinin karısı Lady Montagu hayretle Anadolu kasabalarındaki ve köylerindeki en güzel kadınların hep en şişman olanlar olduğunu yazıyor seyahatnamesinde. Lady Montagu bir ara hamama da gidiyor. Soyunma esnasında belini inceltmek için giydiği korseyi gören Osmanlı bacıları bu kafes kılıklı içliğin gerekliliğine bir mana getiremiyor, hatta Lady Montagu için üzülüyorlar.
"Şişmanlığın Tarihi" kitabında da Avrupa tarihi boyunca zayıflamak için öne sürülen çözümleri sıralıyordu sosyolog/tarihçi Vigarello. Baya ilginç şeyler vardı diye hatırlıyorum, ama en çok aklımda kalan şu: etlerin birbirine sürtünmesi ile yağların eriyeceği yaygın bir inanışmış (sanırım 18.yüzyılda?). Yani göbeğinizin katlarını elinizle tutup birbirine sürttükçe sürtüyorsunuz. Televizyonda satılan o titreşimli kemerlerin atası diyebilir miyiz bu yönteme?
Kıssadan hisse zayıf ya da şişman, yumuşak hatlı ya da kaslı; sürekli değişen bu kıstaslara uyacağız diye bir yerlerimizi yırtıp durmuşuz :(
5 mayıs 2019 07:59
5 mayıs 2019 08:02
5.
Bir aile hikayesi dizisinde çok doğru işlenen sorun. Ben de senelerdir bu takıntının etkisinden kurtulamamış bir birey olarak -hafiflemesi tamamen geçmesi anlamına gelmiyor- bir erkeğin eski ve zayıf sevgilileriyle kendini kıyas etmeyi, standart kızlar gibi yok ben daha güzelim demek yerine ondan sonra benim gibi birini nasıl sever demeyi öyle iyi anlıyorum ki, hayatımı izliyorum sanki.
Öyle bir illettir ki standartın önemini insanın kafasına vura vura öğretir. Kilo değiş sadece, toplum baskısı nedeniyle aile feritlerinin bile standart ve sorunsuz olması gerektiğini öğrenirsin. Velhasıl, kilo takıntısı belki de “evlenebilme” takıntısından sonra insan üzerindeki en kötü psikolojik sorunlara neden olan toplum baskısı “sonuçlarından” biridir.
6.
hep kiloluydum ama vücudum güzeldi, şekilliydi ya da ben kendimi beğeniyordum bilmiyorum.
son 6 aydır inanılmaz kilo aldım hayatımın en kilolu dönemindeyim resmen ve asla kendimi durduramıyorum.
ne giysem kendime yakıştırmıyorum, ki zaten eskiden olan kıyafetlerim de olmuyor.
sürekli yiyorum sürekli..
hareket etmeye üşeniyorum.
akşam 9-10 gibi uyuyup 6.30 da zorla kalkıyorum yataktan.
astım hastasıyım bu kiloyla beraber hiç nefes alamıyorum.
kendime bir zamanlar aşıktım her halime bayılırdım, şimdi aynalara bakmak istemiyorum.
aynaya baktıkça kendimi kötü hissediyorum, kendimi kötü hissettikçe bilgisayarın başına geçip dizi izleyip dünyaları yiyorum. ve bu döngü devam ediyor.
uzun zamandır depresyondayım ve tedavi görüyorum ki bu hiç bir işe yaramıyor bence.
bu kilo almam da depresyonumu daha da ağırlaştırıyor.
bu takıntı öyle bir hale geldi ki.
attığım her adımda kilomu düşünüyorum.
eskiden uyuyunca kurtuluyordum geçen gün rüyama bile girdi.
bu takıntıdan bir an önce kurtulmak için kilo vermem lazım, onun için de canlanmam ve hareket etmeye başlamam lazım.
7.
gerçekten zor bir durumdur, günlük hayattan keyif alamamaya yatkın hissedersiniz, çünkü insan yaşamının en temel ihtiyaçlarından biri sakattır. sadece tartıdaki sayı değildir bu takıntıya sebep olan, bir şeyler üzerinde kontrol sağlayabilme isteğidir. gün içerisinde kendinizi sürekli bir yiyecek arzulama - iradeyle isteği bastırma ikileminde bulabilirsiniz, yapmanız gereken işe odaklanmanızı bile engeller. kötümser bir yaklaşım benimsemek istemiyorum, bu da tedavi edilebilen bir durumdur elbette. benim kendi deneyimlerimden yola çıkarak dikkat çekmek istediğim nokta ise; diğer insanların söylemleri. kilo takıntısına sahip kişi halihazırda kendi içerisinde bir savaş sürdürürken, yakın çevrenizin yorumları sizin bu takıntınızı katmerleyebilir. tavsiyem, çevrenizin özellikle yaralayıcı bir üslupla söylenmiş laflarına aldırış etmemeniz. üslup her şeydir, en başta kendinize bu takıntınız varsa söylediğiniz laflara bakın, büyük ihtimalle çok acımasızdır. dilinizi yumuşatın, istediğiniz bir yiyeceği keyifle tükettikten sonra, gününüzü zehir etmeyin, kendinizi azarlamayın. isteğinizi karşıladınız, bu kadar basit. sağlığınız bir bütündür, sadece vücut sağlığından ibaret değildir fikrimce. bu yüzden ruhunuzu da yaralamayın sözlerinizle, dışarıdan duyulan sözlerle.
kısaca hayat güzel, ve insanın temel ihtiyaçlarından birini karşılaması, zehir olmamalı kendine. hepimize sağlıklı bir beden ve ruh hali diliyorum <3
8.
Benim ömrümü yemiştir. En güzel anımı bile berbat edebilecek kadar kötü bir takıntı bu. Brn oldum olası iştahlı bir çocuktum ama hep normal kilodaydım. Belki başka ailelerde sorun olmazdı ama sizden 8 yaş büyük ablaniz obezite ile mücadele ettiyse küçük kardeş için bu sürekli kontrol altında tutulmanın yarattığı baskı ve o baskının getirdiği daha çok yeme isteği olarak geri döner. Sizden saklanan abur cuburlar, dışarıda yemek yeme yasakları. Yani belki akışına bırakılsa kendimin yemek bile istemeyeceği her şey bende arzu nesnesi haline getirilmişti.
Her akraba görüşmesi: "bak çok yeme, ablan önünde örnek görüyorsun" " gel bakim, biraz kilo mu aldın sen" cümleleri..
Zayıflayınca da " ay sen ne güzel kardeşlerin gibi değilsin zayıfsın, dikkat ediyorsun." Şeklinde, iltifat mi yoksa hakaret mi olduğu anlaşılamayan ve zayıf olmazsam kabul görmeyecekmişim gibi bir anlam çıkardığım bir yandan da benim yuceltildigim ama kardeşlerimi ezen hadsiz cümleler.
Ben kardeşlerime göre hep daha zayıf ve fit oldum. Onlara göre hep kolay kilo verdim(gizlinot: Çünkü iki kızkardeşim de tiroid hastası). Ama hayatım boyunca da kendimi hep şişman sandım. Yahu üniversite boyunca 56 kilo iken kendimi nasıl kilolu zannedebildim anlamıyorum. (gizlinot: Boy 1.62) üniversite hayatım arkadaşlarıma her giydiğim kıyafetin içinde nasıl göründüğümü sormakla(gizlinot: Bir fazlalık duruyor mu çok mu kilolu göstermiş yoksa bu beni zayıf gösterdi migibi), yakın arkadaşlarımın bacak ölçüsü ile aynı isem kendimi zayıf hissetmekle geçti. Arkadaşlarım da sevgilim de bu kilo takıntımı bilir ve kızarlar ama adı üstünde takıntı bu. Mesela ben başkalarının kilolarına dikkat etmem, takılmam, kilolu insanları da kilolarından bağımsız tarzlarına göre gayet beğenirim. Ama kendime karşı aşırı acımasızım.
Şuan 62 kiloyum ve yine aynı kafadaydim. Sonra bir gün bir aydınlanma geldi ve eski fotolarıma baktım. Kendime "ay çok kilo aldım" dediğim her dönemde meğer ne kadar güzelmişim nasıl da normal duruyormuşum diye düşündüm. Muhtemelen birkaç sene sonra da bugün kendimi kilolu bulduğum zamanın fotoğrafları için aynısını diyeceğim.
İşte tüm bunlar yüzünden ben bu takıntımın farkında olarak (gizlinot: Aslında hep farkındaydım da bir adım atmıyordum.) ana odaklanmaya çalışıyorum. Son 1 aydır bu çabam iyi geliyor, yediklerim için kendime kızmıyorum, sürekli tartilmiyorum. O değişen 1,2 kiloyu da kimse fark etmiyor benden başka. Kendimi kabullenip böyle seviyorum, ben hiçbir zaman 34-36 beden olamam. Ama derdim de bu değil, 30uma geldiğim şu günlerde tek derdim daha sağlıklı bir omurgaya ve direncli vücut yapısına sahip olmak.
23 ocak 2022 15:19
23 ocak 2022 15:32