1. öğrenilen ve öğretilen duygu.
aslında bu duygunun evrimsel tek amacı, hayatta kalmamıza destek vermektir. elini yanan sobaya dokunduran bir çocuk, yanan elinin acısıyla sobadan ve ateşten korkmayı öğrenerek bir daha canının yanmaması için sobadan uzak durmayı seçer. Aynı şekilde korku bize tehlikeden kurtulma konusunda da destek veren bir duygudur. örneğin size zarar vermek isteyen 3 serseriyle çevreniz sarılsa, korku sayesinde daha güçlü yumruklar atarak daha sert dövüşebilir ya da normalden daha hızlı koşarak o serserilerden kaçabilirsiniz.
ancak artık korkuyu bu kadar faydalı konularda kullanamıyoruz.
çocuklara korkuyu biz yetişkinler öğretiriz. çocuklar için etraflarında gördükleri her şey yeni bir deneyimdir ve bu yeni deneyime nasıl bir tepki geliştireceklerini genellikle kendi deneyimlerinden, çoğunlukla büyüklerinden öğrenirler.
(link: http://en.wikipedia.org/wiki/Little_Albert_experiment küçük albert deneyi) bu konuda iyi bir örnek. deneyde bebek Albert'in karşısına beyaz bir fare konulur, albert korkmadan sever. daha sonra beyaz fare her gösterildiğinde, albert'i ürkütecek bir ses verilir. albert klasik koşullanma nedeniyle, zamanla beyaz fareyi görür görmez ağlamaya başlar. hatta deney ilerledikçe korkuyu beyaz fareden beyaz rengine aktarır ve beyaz sakallı birinden bile korkup ağlar.
ailemizin ve çevremizin verdiği "yapamazsın", "bırak onu, düşüreceksin", "yabancılardan uzak dur" vs gibi emirler küçüklükten itibaren bilinçaltımıza işlenir. özgüvensizlikten vajinismus'a, kalabalık içinde huzursuz olmaktan başarısız ilişkilere, hepsinin altında toplumsal korkular ve travmalar yatıyor. yaşamımızı da bu korkular yönetiyor. küçüklükten beri işlenen bu kafesleri kırmak büyüdükten sonra kolay değil, ancak imkansız da değil.
son olarak (link: http://www.viruscomix.com/monstrepancies.jpg şu karikatürü de paylaşayım.)