1.
türkçe'ye satranç adıyla çevirilen stefan zweig kitabı. dönemin en popüler kitaplarından bir tanesi ve çok kısa bir kitap olmasına rağmen okuması kolay bir kitap değil biraz ara vererek ve kafanız boşken okumanızı tavsiye ederim. uzun duygu tasvirleri ve olay çözümlemeleri var.
iç konuşmaların ve çıkarımların çok başarılı olduğunu düşünüyorum ben. ilk defa okumaya başladığımda sınav dönemi olduğundan kendimi verememiştim ama geçen gün eve giderken otobüste okuyup bitirdim ve gerçekte çok güzel bir kitap. okumanızı tavsiye ederim ama hala bir kadının yaşamından 24 saat benim favorim.
2.
Stefan zweig’in adı Türkçeye satranç olarak çevrilen öyküsü. Dün tüm gün evdeydim, okuyup bitirdim ki kısa bir hikaye; 80 sayfa kadar.
Kısalığı yüzünden tadı damağınızda kalıyor; çünkü öyle lezzetli.
Alelade bir zamanda ve ortamda elinize alıp bir çırpıda okuyacağınız türden bir öykü değil; konunun bizzat kendisi ve yazarın güçlü psikolojik analizleri ile hikayenin olanca ağırlığını yükleniyorsunuz; çünkü öyle derin.
Nazi zulmünü merkeze alan hikayenin çevresindeki en güçlü unsur satranç oyunu. Satırları büyük bir merak ve telaşla okuyorsunuz; çünkü kurgusu öyle güzel.
Hiçlik duygusunun insan zihnine nasıl işkence ettiğini adeta tecrübe ediyorsunuz.
Nasıl daha önce zweig okumadım diye üzüldüm dün. Kitapta Sevdiği türü okumak konusunda her daim tutturanları dahi ayırt etmeksizin Herkese tavsiye ederim bu eseri.
3.
başlığa ikinci girdimi şu bilgiye borçluyum:
dün youtube'da okan bayülgen tarafından öykünün seslendirilmiş haline denk geldim. iki saati biraz geçen bu kaydın ilk on dakikasını dinledim, fena değildi. ben tercih etmem ama sesli kitap severler için güzel bir seçenek.