7.
bir gece uyku tutmayınca ilk bölümünü açıp izlediğim, her sezon bittikten sonra "yeni sezona hemen başlamayayım hemen bitmesin." diye kendimi tutmaya çalışsam da bir ay içinde beş sezonu bitirip dün finalini izlediğim dizi. dizi lafın gelişi, en az hayat kadar gerçek.
çok dizi izleyen biri değilim; birkaç dizi, yüzlerce film izledim şimdiye kadar. hiçbir yapımda, etrafımdaki hiçbir insanda iç dünyamın karşılığını bu kadar bulamadım. bana çok şey kattığını düşünüyorum, ömrüm boyunca da unutamayacağıma eminim.
cenaze evi işleten, cenaze evinde yaşayan bir ailenin baba öldükten sonra yaşadıklarını anlatır. dizinin başrolü ölümdür. günlük hayatta bu kadar kaçtığımız, yoksaydığımız ölümü gözümüze gözümüze sokar. kimi korkunç, kimi saçma, kimi hüzünlü onlarca ölüm izlersiniz. ölümle başlar, ölümle biter. buna rağmen -belki de bunun için- hayatı bu kadar derin anlatabilen başka bir dizi yoktur. yaşam, ölüm, aşk, aile, sadakat, sanat; hepsine dair analizler yapar. Bir sonraki bölüm ne olacak diye izlemezsiniz, aksiyon ve merak yok denecek kadar azdır. buna rağmen karakterler öyle bir kurulur, diyaloglar öyle alt üst eder ki alıp götürür.
herkese önerilecek dizi değildir. herkesin seveceği bir dizi de değildir. Ama özümseyerek izleyen herkesi başka biri yapacağına eminim.
buradan sonrası spoiler içerir.
baba nathaniel'in hayali benim için dizinin en güzel sahnelerinin başrolüydü. karakterleri öyle etkilerdi ki, bazen cesaret verir, bazen dalga geçer ama söyledikleri her zaman çok katmanlı bir kitap gibidir. "Buddy boy" deyişi ayrıca harikadır.
ruth... benim için yeri çok ayrı, çünkü onda annemi görüyorum. erken yaşta evlenip çocuk doğurması (gizlinot: ruth nate'i, annem beni), hayatının ailesi ve eviyle sınırlı olması, hep başkaları için yaşaması, her şeye karışması, çocuklarıyla daha yakın olmak istese de olamaması ve o mutfağın içindeki sonsuz yalnızlığı. "annelik dünyadaki en yalnız şey." Demişti, bu lafı duyduğum an uzaktaki anneme sarılıp ağlamak istedim. seni seviyorum ruth, seni de canım annem.
nate... başlarda tam bir serseri iken brenda ile ilişkisi ve çocuğunun doğumu ona boyut atlattı. dizinin en çok öne çıkan karakteridir. yargılamaz, sorgulamaz, bir gülümsemesi içinizi ısıtır. bir insana nasıl destek olacağını çok iyi bilir. o öldükten sonra herkes dağılmıştır. siyah tişörtü ve şortuyla koşuşu, claire'ın arabasının dikiz aynasından yavaş yavaş kayboluşu, "you can't take a picture of this, it's already gone." deyişi unutulmaz.
david. ürkek, kırılgan, sarılıp teselli etmek istiyorsunuz, dizinize yatırmak istiyorsunuz. öyle bir bebek. keith ile olan ilişkisi tüm homofobiklere ders niteliğinde izletilmelidir. eşcinselliğini kabul süreci, aşkına sahip çıkışı, keith ile birbirlerine aşk dolu bakışları, o sorunlu çocukları evlat edinişleri harikadır. ama en harika olan ne biliyor musunuz, ki finalde hıçkırıklarımı en çok arttıran sahne de bu, keith'ın ölümünden 15 yıl sonra, eski yakışıklılığından eser kalmamış, yaşlanmış, saçları dökülmüş bir şekilde ailesiyle gittiği piknikte boş gözlerle bir an keith'ın hayalini görmesi, gözlerinin büyümesi, keith'ın ona gülümseyerek bakması ve ölmesi. göz göze geldikleri an arkadan çalan breathe me. ah be.
claire hakkında en çok söyleyecek şeyimin olduğu, bu yüzden beni en çok zorlayan karakter. Büyüme sürecine şahit olduk. çoğu zaman olaylara bakışını ve tespitlerini yerinde buldum. Nate'İn arkasından hissettikleri, arabasını sürüşü, 102 yaşında gözlerini dünyaya kapatırken başucunda çektiği fotoğraflar... anlatabilmem mümkün değil, belki başka zaman.
Şu meşhur finali ilk izlediğimde ağlayamadım. şok oldum, kanım dondu, herkes ağlamış ben niye ağlayamadım acaba diye düşündüm, üzüntüden konuşamadım ama ağlayamadım. sonra birkaç saat sonra -ki bu sürede sadece diziyi düşündüm- son 10 dakikayı tekrar izledim ve hüngür hüngür ağladım. az önce izledim ve daha da çok ağladım. gün içinde aklıma geldikçe içime bir ağırlık çöktü. aniden gözlerim doldu, sesim titredi. izlemeyen abarttığımı düşünür, bilmeyen anlamaz.
hiç yoktan hayatıma bir sürü karakter soktum. krizlerine, aşklarına, kavgalarına, mutluluklarına, mutsuzlıklarına şahit oldum. o kadar gerçek ki, şimdi hepsi gitti ve içim acıyor. gerçi en erken ölen ruth 2025'de ölüyor, şu an hala bir yerlerde yaşıyorlar yani. David ve keith hala aşıklar, olur olmadık sarılıp öpüşüyorlar, evlatlık aldıkları çocuklar 20'li yaşlarında, benden bile büyükler, anthony ile yaşıtız belki. ruth çok yaşlanmış, george ile beraber. claire 30'larında. kim bilir ne yapıyor. sizi çok özleyeceğim be. hepiniz bana çok şey kattınız, sizi ve aranızdaki bağı çok özleyeceğim.
"You can't take a picture of this. it's already gone."