1. bu diziyi basit bir müzikal dizi olarak yorumlamam mümkün değil. öyle ki ne yazacağımı bilemiyorum... tanımla başlarsam; insanların içinden geçirdikleri şarkıları müzikal bir filmin içindeymiş gibi duymaya başlayan genç bir kadının hikayesi. ancak bu hikayede klasik romantik ilişkiler ya da arkadaşlık ilişkileri dışında bir de bu genç kadının hasta bir babası ve çekirdek ailesinin bu hastalık çevresinde değişen hayatları var. ben diziye başlarken açıkçası bu hastalık detayını bilmiyordum...
dizide babanın hastalığı psp diye geçiyor, yani Progressif Supranükleer paralizi. beyin hücrelerinin ölümüyle alakalı, tedavisi olmayan, zaman içinde hareket, hafıza, yutkunma, nefes alma gibi vücut fonksiyonlarının kaybedilmesi şeklinde özetleyebiliriz bu hastalığı. çevremde hiç psp hastası görmedim ama babam beyin metastazlı akciğer kanseriydi. dizide anlatılanlarla birebir o kadar aynı şeyleri yaşadık ki...
dizi bir yandan beni ağlama krizlerine ve aşırı depresif moda sokup aynı şeyleri tekrar yaşıyormuşum gibi hissettirse de diğer yandan hastalık sürecini o kadar güzel ve gerekçi vermiş ki adeta bana sarılıp "yalnız değilsin, bu da geçecek" diyen bir dost gibiydi (bu hissi bir de (bkz: after life) dizisinde yaşamıştım.). babamı kaybedeli henüz 3 hafta oluyor. o nedenle diziyi izlemek benim için biraz erkendi ve biraz fazla sarstı belki de. ama iyi ki izlemişim. çok çok çok güzeldi...
parpus