yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (2)
    • medya (0)

    1. afişinde (gbkz: remus lupin)'i görünce heyecanlanıp izlemeye başladığım ve sıradan bir dedektif filmi izlemeye hazırlandığım ama beni şaşırtan bi film oldu. alabildiğine karanlık çekimle ne kadar gotik o kadar ingiliz anlayışını benimsemiş yönetmen hatta arada ekran mı karardı acaba diyorsunuz ama hayır meğerse karakterimiz açı değiştirmiş. tek mekanda geçen filmlere bayılırım çünkü aksiyon ya da görüntü ile değil oyunculuk ve diyalogla seyirciyi filmin içinde tutumaya çalışırsınız eğer böyle bir film filmin sonuna kadar seyirciyi merak içinde tutabiliyorsa o film iyi filmdir bence.

    konu alabildiğine basit aslında genç bir kadın intihar ediyor ve bir dedektif bu intihardan sorumlu olduğunu düşündüğü bir aileyi sorgulamaya geliyor ve o içi çatışmaları, kendilerini aklama yöntemleri insanın dışarıya karşı gösterdiği yüünün ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor ilk sarsıntı da insanların birbirine ne kadar çabuk sırtını dönebilidiği gerçeği çok iyi yansıtılmış. oyunculuklar ortlamanın biraz üzerinde devamlı diyalog üzerine bir film izliyoruz. tam tesadüfler silsilesini sorgulamaya başlıyorsunuz ve film öyle bir sona ulaşıyor ki haa şimdi oldu diyorsunuz jenerik akarken.

    gizlinotlar spoiler içerir.

    (gizlinot: dedektifin gelişinde bi aksilik hemen hissediliyor) (gizlinot: karakterlerin herbirinin olayla bağının bulunması sürekli hah şimdi sıra şuna geldi diyorsunuz ve bağlantıları olabildiğine sığ ve tahmin edilebilir) (gizlinot: yine de sıkılmadan dinliyorsunuz) (gizlinot: tanrı vurgusundan sonra az çok olayın yönü belli oluyor ) (gizlinot: son bir şans tanınan insanlar bunu değerlendiremiyor ve gerçeketen bir genç kadının ölümüne sebep oluyorlar) (gizlinot: azrail olarak bi brad pitt değilse david thewlis bence filmdeki en iyi oyuncu) (gizlinot: ayrıca bence çizilmiş en sıradışı azrail portresi) (gizlinot: aşırı gerçekçi başlayan filmin böyle soyut bi sona bağlanması benim hoşuma gitti) (gizlinot: genç olanların daha çok etkilenmesi ve insancıl tepki vermesi ama diğerlerinin acımasızlığı insanın giderek maddi değerlere daha çok bağlandığını gösteriyordu) (gizlinot: bu açıdan bakılması benim hoşuma gitti)

    bence güzel filmdi 10 üzerinden 8 veriyorum.

    +tanrıya inanıyor musun?

    -evet.

    +nasıl?

    -çünkü insanlara inanamıyorum ve bir şeylere inanmak zorundayım yoksa çatlaklardan sıyrılıp düşmeye başlarım ve düşmeyi durduramam.

    16 şubat 2017 21:41

    2. (yazar: narcisse)'in girdisi üzerine bu tarz filmleri seven birisi olarak sabahın köründe izlediğim film. kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.

    film J. B. Priestley'in tiyatro oyunundan uyarlamaymış ki tek mekanda geçen, diyalogları yüksek bir film olduğu için çok da şaşırmadım. izlerken bana da tanıdık gelen yerleri vardı, daha sonra ekşideki yorumları okuyunca taşlar yerine oturdu. 1996 yılında ömer uğur yönetmenliğinde aydan şener, yalçın dümer, metin serezli, göksel kortay ve çiçek dilligil'den oluşan bir kadroyla "yüzleşme" adıyla biz de bir uyarlamasını yapmışız, sanırım çocukken izlemiştim. (gizlinot: merak edenler youtube'da tamamı var)

    filme gelecek olursam beğendiğimi söyleyebilirim, narcisse'in yorumlarına katılıyorum. ben de filmden zengin, patron, şövalye olmayı bekleyen aile reisinin maaş zammı isteyen işçilerlerle ilgili diyaloğunu ekliyor ve "müfettişin" de belirttiği gibi "dışarıda milyonlarca, milyonlarca eva smiths ve john smiths var" diyerek girdimi sonlandırıyorum.

    patron: senden dünyaları isterler

    müfettiş: dünyaları istemek, dünyayı sahiplenmekten daha iyidir

    17 şubat 2017 11:56 17 şubat 2017 12:02

    ilginizi çekebilecek benzer başlıklar