yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (1)
    • medya (0)

    1. en sevdiğim Türk yazar Ayfer Tunç’un son romanı. Baştan söyleyeyim eğer hayatınız iyi gitmiyorsa ya da içinizde derin yaralar varsa bu kitabı okumayı biraz erteleyin. Çünkü içinizde daha da derin yaralar açıp sizi büyük bir duygu selinin ortasına atıp bırakıyor. ben yutkuna yutkuna biraz da bilerek erteleyerek okudum. Kitap gittiğinde darmadağınık olmuştum. Uzun süredir okuduğum en çarpıcı aşk romanı ve en çarpıcı hayat tespitleri bu kitapta. 

    Aşağıdaki partı kitaptan bırakıyorum. Kesinlikle Ayfer Tunç’la tanışmayanları bu kitabı okumaya teşvik edebilirim. 

    “Bir gülümseyişe tutulmak lanettir. Sen ona kuştüylerinden, pudralardan, bulutlardan yaptığın bir kalp verirsin; o sana siyah taştan bir kalp verir. Sen, sana taştan da olsa bir kalp verdi diye sevinirsin, çıldırırsın sevinçten. Ama o verdiği taştan kalbi iki de bir eline alır, kafana vurur, canını yakar, sonra sana geri verir, acıdı mı diye sorar birde. Acımadı dersin, senin verdiğin kalp acıtmaz. O taştan kalbi geri alabildiğin için öyle mutlusundur ki, hepsi geçer, ne acı kalır ne bir şey. Çünkü taştan kalplerin, verildiği kişinin belleğini silmek gibi müthiş bir özelliği vardır. Sevinçten deliye dönerek alıp yerine koyarsın o kalbi, içindeki dipsiz boşluğa, aptalca mutlusundur, ben ona bulutlardan, pudralardan ve kuştüylerinden yaptığım bir kalp verdim, o da bana bir kalp verdi dersin. Benimki onda onun ki bende. O kalbin taştan ve siyah olduğunu kabul etmen bir ömür sürer. 

    O taştan kalple dövüle dövüle çeliğe dönersin, öyle güçlüsündür ki artık, sırtında dünyayı taşıyabilirsin. Taşıtırlar zaten, bir de bakarsın ki koca dünya sırtında. 

    Sonra bir gün karşına biri çıkar, yüzünü kaplayan bu şey acılardan mı arzulardan mı ? Diye sorar. 

    Ne fark eder ki dersin, ha acılar ha arzular, ikisi de aynı kapıya çıkmıyor mu ? 

    Tutkusu mu acıya götürüyor insanı, acısı mı Tutkuya diye sorar. Bence birbirinden doğuyor dersin. Seni anlıyormuş gibi bakar, emin olamazsın, belki de anlıyordur. Senin içinde babanın sık sık dinlediği o şarkı çağıldamaktadır yine... 

    “Sevmek acı bir arzu derler, sevilmiyor sevenler. Ağlayan şu gözlerim ne güldü ne gülecekler.” Sen sevmenin karşılıksız olduğuna inanmışsındır. Bunca insanın sevdiği şarkı yalan olamaz, sevenler sevilemez, sevmek tek taraflı bir duygudur, sevmenin tabiatı budur diyerek kendini avutmuşsundur. Oysa sevenlerin de sevilebileceğini biliyorsundur aslında. 

    Taştan kalbin hikayesini kendine saklarsın. Çabuk anlamışsındır çünkü ona herkesin pamuktan yapılma yumuşacık kalpler verdiğini. O seni anlayamaz ve seni anlamayacak olanlara hikayeni anlatman, içinden söküp atamadığın taştan kalbin ağırlığını artırmaktan başka bir işe yaramaz.”

    30 ekim 2018 18:08