1. tam adı evil genius: The True Story of America's Most Diabolical Bank Heist olan 11 mayıs 2018'de netfilx'te yayınlanan bir suç örgüsü belgeseli.
belgesel 2003 yılında amerika'da yaşanan 'boynunda bombayla banka soyan pizzacı' olayını anlatıyor.
olay ilk bakışta pizzacının kurban mı yoksa suçlu mu? ikilemiyle başlıyor çünkü boynunda kilitli bir bombayla elinde baston görünümlü silahı olan yaşlı bir adam banka soymaya kalkıyor.daha doğrusu ona bunun ''yaptırıldığını'' söylüyor çünkü elinde 9 sayfalık direktifler ve eğer söylenen yapılmazsa 20 dakika içinde öleceğini söyleyen notlar var.
belgesel,bu konuyla başlayıp birden çok ilginç bir noktaya gitmeye başlıyor ve olaya isimlerini bile aklımda tutamadığım insan dahil oluyor.
fbi'ın gördüğü en değişik banka soygunlarından biri.çünkü derinine indikçe olay bambaşka bir hal almaya başlıyor ve sürekli yeni şüpheliler ortaya çıkıyor.
dediğim gibi hikayenin ilk teması aslında pizzacı olan Brian Wells'ın kurban mı yoksa suçlu mu olduğu üzerine ve size de bu soruyu sorduruyor.
diğer koldan belgeselin aslında ana karakterini oluşturan kişi geliyor.
marjorie diehl-armstrong, öyle bir kadın düşünün ki gençliği inanılmaz güzel olan, en yakın arkadaşının onunla ilk tanıştığı gün annesine ''bugün inanılmaz büyüleyici bir insanla tanıştım.'' diye anlattığı, çevresi tarafından güzel ilgi çekici ve zeki bulunan bir kadın.liseyi çok iyi bir dereceyle bitirip üniversitede sosyoloji okuyup bir de yüksek lisansını yapıyor.ve aynı zamanda bu kadının tüm eski sevgilileri veya eşleri bir şekilde kaza sonucu veya nedeni bilinmeyen bir şekilde ölüyor.
aslında belgesel bu iki isim arasında dönüp duruyor,ana konusunu bu kişiler oluşturuyor.bunun sebebi ki burası benim en çok ilgimi çeken kısım oldu,belgeselin yapımcısıyla marjorie'nin yıllarca mektuplaşması ve telefonla konuşmaları.aralarında ilginç bir ilişki oluşuyor anlayacağınız bu iki insanın ve sanırım belgeseli bu kadar güzel yapan şeyde bu.
benim gibi bu tarz gerçek suç öykülerine veya seri katillere veya sosyopat insanlara ilgiliyseniz ve bu tarz yapımlar,belgeseller izlemekten hoşlanıyorsanız kaçırmamanız gerekli.belgeselin güzelliği birazda hikayenin içine çok fazla girebiliyor oluşunuz.misal ben bu tarz yapımlara biraz uzak yaklaşırdım çünkü sürekli canlandırma ve 3. 4. kişilerin anlatıları benim için bazen sıkıcı olabiliyor.ama bunda tam aksine sürekli (tabi olay çok eski bir zamanda geçmediği içinde) suçlularla sanki karşılıklı bir şekilde konuşuyormuşsunuz hissiyatını yaşayabilmeniz.veya sanki siz araştırmanın içindeymişsiniz gibi olayın içine girebilmeniz.zaten hikayenin kendisi izlediğimiz diziler gibi.
toplamda 4 bölüm süren belgeseli bir bölüm açıp bakmak için izleyip bitene kadar kapatamadım.ki hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadan izlemeye başlamıştım.hikayenin bu noktoya gelebileceğini asla tahmin edemezdim sanırım ki tamamen bitirene kadar uyuyamadım.
bundan sonra bir kaç spoiler vericem benim gibi hakkında hiçbir şey bilmeden izlemek istiyorsanız son kısmı geçiniz.
(bkz: spoiler)
marjorie'a bazen sempati besledim (nasıl besleyebildin demeyin favori seri katilleri olan bir insanım) bazen güldüm bazen üzüldüm.ama tam bir narsist kişilik bozukluğu olan sosyopat tiplemesine tam uyuyordu.
aşırı zeki ama aşırı zeki olduğu kadar da bir o kadar deli. bazen tam bir manyak mı yoksa fazla zeki olduğu için mi böyle bir türlü karar veremedim.aslında onu böyle bir insan olmaya iten sebepleri de merak ettim.çünkü suça meğilli insanlarda klasiktir çocukluğunda yaşadığı illa ki kötü anıları vardır belki taciz edilmiştir belki ihmal edilmiştir vs. ama marjorie'a baktığımızda bunların hiçbiri yok.ailesi ilgili.tek çocuk. babası annesinin ölümünden sonra kızına olabildiğince destek olmuş..arkadaşları arasında popüler erkekler tarafından beğenilen yani gayet 'normal' bir hayat sürerken bambaşka bir dünyaya girmiş gibi..diye düşünüyorsun aslında ama o iş öyle olmuyor.gerçekten bir insan hastaysa ve bu tedavi edilemeyecek düzeydeyse sanırım iflah olma durumları yalan oluyor.kendi babasının dediği gibi gerçekten sevginin ne olduğunu bilmiyordu sanırım.
aslında bu hikayede en ilgimi çeken karakter bill Rothstein idi.fakat benim için ve belgeselin heyecanı için onun olduğu kısımlar muallakta kalması gerektiğinden spoiler kısmına kadar bahsetmek istemedim.
marjorie'a duyduğu insan üstü hisler onu bu hale getirdi sanırım.çünkü o da arkadaşları tarafından çok sevilen ve neden bunu yaptığı anlaşılamayan bir karakter.bu işten en karlı çıkanda yine oydu aslında.
belgeselin ilk bölümlerinde adamın nasıl salındığı ve içeri atılmadığına çok sinirlendim çünkü en baştan beri kendisinin bu işte parmağı olduğundan emindim.hareketleri ve kendine olan ilginç güveni çok acayipti. polislere ve fbi ajanlarına olay mahallini gösterirken ve olayları anlatırken ki hal ve tavırları sanki bundan keyif alıyor gibiydi. ''bakın ben sizden daha zekiyim ve bunu görüceksiniz'' en başından beri adamda bu vardı. ha tabi belgeselin sonlarına doğru bu zaten anlaşılıyor ama bana asıl olay ki belgeselde ve gerçek hayatta olayı neden yaptıklarını ve fikir babasının kim olduğunu öğrenemiyoruz.çünkü her kafadan bir ses çıktığı gibi kimse gerçeği söylemek istemiyor.hikayede ki bir çok insanda oldukça zeki.bill ölünce de bir çok parça boşlukta kalıyor.misal onun neden bunu yaptığı gibi? bana yalnızca para meselesinden ziyade bunu bir güç gösterisi olarak yapmak istediği geliyor.
önce marjorie' a ondan daha zeki olduğunu kanıtlamak sonrada bunu dünyaya göstermek istiyor gibiydi.adamın hal ve tavırlarından hep bu anlaşılıyordu.ama marjorie'yle farkı o gerçek bir yalancı ve deliyken kendisi hikayelerini hep yarım anlatıyordu.yakalanmadan ölmesi birazda onun şansıydı sanırım..
3 cilt uzunluğunda girdi yazmadan mecburen ve üzülerek bitiriyorum..