yeni
popüler
    sorular içinde ara
    yeni soru sor
    son sorular
    son cevaplar
    kategoriler
    • süslü
    • moda alışveriş
    • kuaför & güzellik merkezi
    • sağlık
    • spor
    • gönül işleri
    • aile arkadaş ilişkileri
    • cinsellik
    • eğitim & kariyer
    • seyahat
    • pet
    • sanat
    • bürokrasi
    • diğer
    girdi yaz
    medya ekle
    • linki kopyala
    • şikayet et
    • girdiler (5)
    • medya (1)

    1. Austin Wright'ın Tony and Susan adlı eserinden uyarlanan yönetmenliğini ve senaristliğini tom ford'un üstlendiği 2016 yapımı dram - gerilim filmi.

    eski eşinin kendisine adadığı romanı okuyan susan karakterinin geçmişiyle yüzleşmesini anlatan filmin başrolünde canım jake gyllenhaal, amy adams ve aaron taylor bulunuyor.

    şimdiden söyleyebilirim ki 2016'da izlediğim şu ana kadarki en iyi filmdi. filmin atmosferi çok şık, tom ford söz konusu olduğunda kalitesizlikten, basitlikten bahsedilemez zaten. filmdeki mekanların, karakterlerin giyimlerinin, mobilyaların ve hatta kadın karakterlerinin saç renklerinin bile özenle seçildiğini anlıyorsunuz.

    oyunculuklara diyecek sözüm yok. gyllenhaal ve adams'dan kötü performans beklenemez ancak bu filmde parlayan bir yıldız varsa o da performansıyla şok eden aaron taylor'dır. aşırı derecede gelecekte oscar alacağım diye bağırıyordu. amy adams'da umarım arrival ile değilde bu film ile oscarını alır.

    kurguya gelecek olursam gerilim ve dram konusunda kıvamında ve hatta gerilimi baya iyi diyebilirim. vermek istediği her iki hissi de veriyor. 3 boyutlu olması çok güzel ve sahne geçişleri çok başarılı. filmin sonunu da çok beğendim ancak kurgunun bir noktada bocaladığını düşünüyorum. çok efsane olacakken kenarından dönmüş, içimizde bir yerde ukte kaldı.

    soundtrack konusunda da çok iyi diyebilirim. benim her anlamda çok sevdiğim bir film oldu. hollywood uzun zamandır çok iyi filmler yapamıyordu, bu film biraz bunu giderdi. ödül sezonunda şiddetle desteklediğim film olacak kendisi.

    ve son kez söylemeliyim ki sadece jake gyllenhaal'ın yüzü suyu hürmetine izledim, izlemeden herkese önerdim. yüzümü kara çıkartmadığı için kendisine teşekkürü borç bilirim (gizlinot: swh)

    kurgusu biraz karışık olduğundan izleyip de anlayamayan olursa yardımcı olabilirim, izlemeyenlere de sinemada izlemesini öneririm.

    "Birini seviyorsan sorunları çözmeye çalışırsın. Bir kenara atıp gitmezsin. Çok dikkatli olmalısın. Bir daha aynısını bulamayabilirsin."

    8 ocak 2017 01:56 8 ocak 2017 02:01

    2. (gbkz: tom ford)'un ilk filmi (gbkz: a single man)'den sonra yine edebiyat uyarlaması olan; görselliğini, sanat yönetimini, müziklerini çok beğendiğim filmi.

    film oldukça çarpıcı bir videoartla açılıp bizi direkt susan'ın hayatına götürüyor ve pek de mutlu bir kadınla karşılaşmıyoruz burada. ilk öğrendiğimiz işinde başarılı bulunmasına rağmen yaşadığı mutsuzluk. ikincisi ise dışarıdan "rüya çift" izlenimi verdiği eşiyle yaşadığı mutsuzluk. kısaca dışarıdan çok güzel gözüken bir hayatın arkasındaki mutsuzluk ve umutsuzluğu yaşayan susan'ın hikayesini, on dokuz yıldır görmediği eski eşinin yazdığı kitap taslağını okuması için kendisine göndermesiyle yavaş yavaş öğrenmeye başlıyoruz.

    film bugün, geçmiş ve kitap olmak üzere üç katmadan oluşuyor. bu katmanlar arasındaki geçişler çok başarılı ve bizi yapbozun parçaları gibi finale taşıyor.

    --- spoilerlı yorumlu bölüm ---

    ben finali de beğenenlerdenim. susan kendi kararlarını haklı göstermek için hep eski eşini suçluyor. kitaptaki hikayede mücadele eden ve savaşan eş öyle kendinden uzak bir hale dönüyor ki sonunda ölümü aslında susan'ın eşinin dönüşmesini istediği adam haline gelseydi nasıl öleceğini, nasıl başka biri olacağını gösteriyor bence. yani filmin sonunda taze bir başlangıç için yeşil elbisesiyle artık istediği gibi olduğunu umduğu eşle yemeğe gitmeye hazırlanan susan'ın bu versiyonda da kendi kararları yüzünden kaybettiğiyle yüzleşmesi bu sahne. en azından benim okumam böyle (gizlinot: swh)

    --- spoilerlı yorumlu bölümü sonu---

    ayrıca (gbkz: aaron johnson) bence de filmin en başarılı oyuncusu, o iğrenç karakteri yaratmakta gerçekten çok başarılı olmuş, hatta biraz da korkutucu bu durum.

    16 şubat 2017 17:12

    3. iki filmiyle benim gönlümü fena halde çalmış yönetmen (gbkz: tom ford)'un ikinci filmi.

    şimdi bundan sonrası spoilerlı olabilir yer yer, o yüzden:

    spoiler alert! spoiler alert! amanın da çok fena spoiler! burdan sonra devam etmeyin! spoileeeeeeeerrrr... ! asdfghjkl.

    ilk defa bilmediğiniz bir yönetmenin filmini seyrediyorsanız, ne gelecek, ne olacak ya da olabiliri tahmin etmek çok zor ama aynı zamanda düşündüğünüz olasılıklar o kadar çeşitli ve de dönüp baktığınızda ne düşündünüz ve ne oldu açısından oldukça ilginç ki, en azından benim için, bu bile alınan tadı bir başka kılıyor.

    filmde geri dönüşler başlayana kadar tony'nin, bir grup serseri tarafından itilip kakılan karısı ve kızını neden bu kadar pasif kalıp en azından dövüşerek neden savunmadığını merak ediyorsunuz. hal böyle olunca bu manyakların onları bırakıp gitmelerine izin vereceğini düşünmedim değil. nasıl bir itişme kakışma olduysa bir anda tony'nin burnunun kanadığını görüyorsunuz. ister istemez adam neden pata küte girişmedi heriflere diye düşünüyorsunuz, en azından ben. ancak sonra geri dönüşler başlıyor ve görüyorsunuz ki edward o kadar naif ki bir karıncayı bile incitemez.

    öte yandan susan, (gizlinot: amy adams, offf o nasıl bir güzelliktir, kızıllıktır) görüyoruz ki çaaat diye bırakmış o naif adamı, acı çektirmiş. annene benziyorsun dediği için kızdığı edward'a karşı annesine benzediğinin hakkını verecek şekilde davranıp yol ortasında terk etmiş.

    şerifle beraber iki manyağı yakalayıp getirdikleri evde, şerifin kusmaya gitmesiyle elinde silah olmasına rağmen ikisini birden elinden kaçırması, evet itiraf ediyorum, erkekliğe o kadar bir anlam, adamlık yüklemişiz ve de içselleştirmişiz ki (gizlinot: yine en azından ben), erkek misin ulan sen, herifleri kaçırdın diye sinir oluyorum. neyse ki şerif lou'yu vuruyor ve tony peşinden gittiği diğerini öldürüyor ama kendi canına da mal oluyor.

    filmin bir intikam filmi olduğunu düşünmedim hiç. eğer öyle olsaydı tony o iki serseriyi de mıhlardı zaten. film edward'ın susan'a bak o çok romantik bulup yazdıklarını beğenmediğin adam ne yazmış al bak dediği ancak, işte burada bende hafif david lynch havası veren durum başlıyor ve o maili gönderen kimdi, o roman gerçekten edward'ın başından geçmiş ve ölümüyle sonuçlanmıştı ama nasıl buluşmak için bir mail gönderebildi gibi soru işaretlerini aklımda bırakarak bitiyor.

    bende düşündürdükleri bunlardı. onun dışında yine müzikler, görüntüler, o muhteşem tarz tek kelimeyle tadına doyum olmazlardan...

    spoiler bitti! rahat arkadaşlar. (:

    18 şubat 2017 23:43 19 şubat 2017 00:47


    4. 27. dakikasına kadar izleyebildiğim film. anksiyete atağı geçirmeme sebep oldu.

    empati konusunda meşe odunu statüsünde olduğum halde, dokundu bu film. tetikleyici statüsünde sayılabilecek kadar gerilim benim için.

    kafam iyiyken tekrar izlemeye çalışacağım.

    29 haziran 2017 15:05

    5. Hiç düşünmeden söyleyebilirim; izlediğim en iyi filmlerden biriydi. En önemlisi beni en çok etkileyen filmdi. Müzikleri,konusu,sanatsallığı sembollerle şiir gibi bir anlatımı vardı sanki. Edward karakterinde kendimde bir çok şey buldum. Belki de en çok o yüzden etkilendim. Filmi ilk çıktığında ve bir hafta sonra izledim. İkinci izlediğimde dikkat etmediğim çok detay farkettim. O yüzden çok dikkatli izlenmesi gereken bir film bence. Yönetmenin Tom Ford olduğunu duyunca bir an ben de herhalde o değildir dedim ama o. Zaten Susan'ın makyajından kıyafetine saçına kadar müthişti. Kesinlikle izlenmesini öneririm. İlk sahnelerde avuçlarım terlemişti çok net hatırlıyorum.

    23 ağustos 2017 00:41 23 ağustos 2017 00:42