1. 1934 yapımı bir film. bette davis ve leslie howard başrolleri paylaşmış. w. somerset maugham isimli yazarın türkiye iş bankası yayınları tarafından da basılan ''insanın esareti'' isimli kitabından uyarlanmış. ilk kez bir bette davis filmi izledim, hakkında bildiğim tek şey feud dizisinde joan crafword ile rekabetinin işlendiğiydi. bu performansıyla oscar'a da aday olmuş, etkileyici bir performanstı gerçekten. leslie howard da tanımadığım bir isimdi. rüzgar gibi geçti ve pygmalion gibi kült filmlerde başrol oynamış ve 2. dünya savaşı yıllarında bindiği uçak almanlar tarafından düşürülmesiyle vefat etmiş. filmi çok beğendim, izlemenizi tavsiye ederim.
(buradan sonra spoiler var.) philip carey isimli bir tıp öğrencisinin, garsonluk yapan ve boş vakitlerinde eyşanlık yapan mildred'e aşık olması ve ikili arasındaki sağlıksız ilişki filmin ana temasını oluşturuyor. philip sakat ayağı yüzünden kendine güvenmeyen kompleksli bir adam, özgüvensizliği kekeleyerek konuşmasından dahi anlaşılabiliyor. sevdim sevilmedim, seveni sevemedim hastalığından muzdarip olan sersem philip, her seferinde onu kullanan ve daha iyi birini bulduğu an ona tekmeyi basan mildred'e geri dönüyor ve bu ilişkiden maddi manevi zararla ayrılıyor. bir yanlışı bir kez yaparsan hata, iki kez yaparsan aptallıktır diye bir söz vardır ya, bu duruma cuk oturuyor. philip'e sinir olmakla birlikte mildred'den nefret ettim, yaptığı kötülüklerden sonra (gizlinot: her şeyi geçtim adamın bursundan ne istedin, neyin hırsı bu? yazık ettin kendine.) kötü bir şekilde biteceğini tahmin ettiğim sonuna üzülmem zannediyordum ama yine de sonunu hazin buldum. zehirli sarmaşıklarından arınan philip'in sally ile mutlu olacak olmasına sevindim ama zavallı norah arada kaynadı. kadın - erkek ilişkisinin dinamiklerine ve insan psikolojisine dair insanı derin düşüncelere sevk eden bir film. aradan geçen yıllara rağmen filmdeki duygular çok tanıdıktı.