1. 1969 yapımı bir film. lütfi ömer akad'ın kent üçlemesinin de son filmiymiş. gelin, düğün ve diyet filmlerinden oluşan göç üçlemesini biliyordum ancak kent üçlemesini ilk kez duydum. türkan şoray ''sinemam ve ben'' kitabında bu filmden şöyle bahsediyor: ''yeşilçam sinemasında kadına yüzeysel değil gerçekçi bakan bir filmdi. (...) o yıllar için cesur bir filmdi, seyircim beni alıştığı rollerden farklı bir rolde izlemişti.''
---spoiler---
şoray'ın canlandırdığı selma zengin ve yaşlı bir adamla evlenmiş ancak mutsuz bir evliliği olan bir kadındır. herkesin birbirine sulandığı sosyete camiasında alkolle kendini avutur ve ayakta kalmaya çalışır. kocası tarafından sürekli aşağılanır ve geçmiş yaşamında fakir olduğu hatırlatılır. mutsuz evliliğini sürdürmesinin tek sebebi oğlu tayfun'dur ancak denizde yüzerken tayfun'a tekne çarpar ve babası yüzünden çocukluğunu yaşayamayan çocukcağız acı bir biçimde ölür. selma kocasından ayrılır, evin tadilatını yapan nihat arasında masumane bir aşk başlar. nihat karakterine izzet günay'ın yakışıklılığının ve beyefendiliğinin cuk oturduğunu söylemem gerekiyor, ikili arasındaki uyum süper. filmi sevmemdeki en büyük etkenlerden biri buydu. ayrıca selma'nın sarhoş olduğunda attığı tiratta muhteşem bir oyunculuk sergiliyor şoray.
selma kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı için kocasına baş kaldırır ve en sonunda akıl hastanesine yatırılır. burada farklı bir tarz denemiş yönetmen, korku filmini andıran çekimler var burada. zeki sezer'in canlandırdığı karakter aniden oradan buradan fırlayıp izleyiciyi geriyor. selma'nın hastaneye kapatıldığını öğrenen nihat'ın hastaneyi bastığı ve selma'yı zombilerden kurtarır gibi kaçırdığı sahne tuhaf ancak hoş. film burada bitmiyor ne yazık ki, nihat'In başı belaya girmesin diye selma kocasına geri dönüyor, neyse ki bu uzatma kısa sürüyor ve aşıklarımız acele bir biçimde kavuşuyorlar. filmin sonunun daha dramatik olması planlanmış ancak filmleri bitmiş herhalde, böyle bitirmişler.
---spoiler---