4.
28 ocak günü, sinemada tek başıma izlediğim ilk film olma özelliğini de taşıyan başarılı yapım. orijinal adı gisaengchung'dur. film, güney kore'nin en popüler kültür öğesi olan dizilerinde defalarca ele alınmış bir konu olan zengin-fakir çatışmasını bana göre bambaşka şekilde yorumlamıştır.
-spoiler-
zengin ailenin bu denli saf şekilde resmedilmesi öncelikle bana da karikatüristik gelmişti. sonra anladım ki amaç bu. esasen zenginlerin gamsızlığını ve her şeyi kolayca gözden çıkarabilmelerini bilinçli şekilde, biraz abartılı bir anlatımla ele alıyor. örneğin; aileye senelerce hizmet veren kişinin işe yeni alan şoförün referanslarıyla çıkarılması ve sebepten hizmetçinin kendisine hiç bahsedilmemesi oldukça saçma gelmişti. sonra zengin aile babasının şoföre "yeni birini bulmak zor değil," demesi kafamda bazı taşları yerine oturttu. insan da dâhil olmak üzere, her şeyi harcayabiliyorlar çünkü paraları var. herhangi bir şeyin kalitesine de özendikleri kültüre(gizlinot: amerika) ait olup olmamasına göre karar veriyorlar.
filmde bir de çabuk noodle ve biftekle yapılan bir yemek vardı. yönetmen burada da fakirlerin ve öğrencilerin karın doyurmak için çabuk ve ucuz bir seçenek olarak kullandıkları noodle ile onların kolay kolay bulamadıkları bifteğin birleştirilmesine eleştirel yaklaşmıştı ve bu çok zekice bir detaydı.
amerika kültürüne özenerek yaklaşan ailenin küçük çocuklarının amerika'nın asıl sahibi olan kızılderililerin kültürüne özenmesi de ilginç bir detaydı. oğlanı eve sokamıyorlardı meselâ. bu da belki çocuğun ailesinden olmaya kendince direnişidir diye yorumladım.
bunun dışında bence film fakir -ve parazit- ailenin gözünden çekilmişti ve zenginleri tanrılaştırırken onların sahip olduklarında hak iddia eden film dilinin bundan dolayı oluştuğunu düşünüyorum. fakir aile onları kandırmaktan memnundu çünkü onlardan daha akıllı, yetenekli olduklarını ve zenginliği onlardan daha çok hak ettiklerini düşünüyorlardı.
ve koku teması... filmin en başarılı şekilde kullanılan öğesiydi. filmin başından sonuna kadar akıldan çıkmıyor ve kimleri bu yüzden yargıladığımızı düşündürüyor.
filmin yıldızının park so-dam olduğunu da belirtmek isterim.
edit 2: inanır mısınız, hâlâ bu filmle ilgili düşünüyorum. bir şey bu filme "favorim" demekten beni alıkoyuyor ama her defasında ayrı bir ayrıntısını keşfedip yeniden bayılıyorum. örneğin; kovulan hizmetçinin yer altında sakladığı eşinin yardım çağrısını evin küçük oğlunun fark etmesine rağmen hiçbir şey yapmaması, kimseye söylememesi nasıl da zenginlerin "bir şeyler yapmalıyız" deyip de icraatsiz kalmasını temsil ediyordu, değil mi?
Kusursuz mu, bilemem ama büyük film.
-spoiler-
edit: nasıl unuturum: soundtrack'i muhteşem ötesidir. daha uzatmadan, italyanca öğrencisi tarafımı sevindiren, en kilit sahnelerden birinde kullanılan bu muhteşem parçayla sizi baş başa bırakmak isterim. www(.)youtube.com/watch?v=e7c1vjB0Qbg
16 şubat 2020 14:56
21 şubat 2020 23:37